Hazırlayanlar:
Prof. Dr. Serhat Ünal,Hacettepe AIDS Tedavi Araştırma Merkezi (HATAM) Müdürü
Dr. Aygen Tümer, Hacettepe AIDS Tedavi Araştırma Merkezi (HATAM) Koordinatörü
Dünyada HIV/AIDS
Türkiye’de HIV/AIDS
HIV/AIDS'in Bulaş Yolları ve Korunma
Cinsel yolla bulaşma
Kan ve kan ürünleri ile bulaşma
Anneden bebeğe bulaşma
Sağlık personeline bulaşma
2000'li
yıllara girerken dakikada 11 yeni olgunun aramıza katıldığı çağımızın
salgını olarak kabul edilen hastalık, AIDS. İlk defa 1981 yılında
Amerika Birleşik Devletleri'nde ve Haiti'den gelen göçmenlerde ender
rastlanan Pneumocystis carinii pnömonisi (PCP) ve Kaposi sarkomu (KS)
olgularının saptanması ile AIDS, "Edinsel İmmün Yetmezlik Sendromu"
tanımlanmıştır. PCP ve KS olguları o tarihe kadar tek tek olarak
görülmekte ve herhangi bir sorun olmamakta idi. Aynı tarihlerde Amerika
Birleşik Devletleri'nde sağlık merkezi klinisyenleri ve epidemiyologlar
özellikle genç homoseksüel erkeklerde, birlikte görülen hastalık
tablolarını fark etmişler ve bu olguları Hastalık Kontrol ve Önleme
Merkezine (Center for Disease Control and Prevention-CDC)
bildirmişlerdir. 1981 yılının Haziran ayında sürveyans çalışmaları
başlamış ve Şubat 1983 tarihine dek 1000 HIV/AIDS olgusu
bildirilmiştir.
1980'li yılların başlarında olgu sayısının az
olması ve homoseksüel erkek grubunda görülmesi nedeni ile hastalık
fazla ilgi çekmemişti. Ne zaman ki biseksüel erkekler aracılığı ile
kadınlara ve enfekte hamile kadınlardan da bebeklere enfeksiyon geçmeye
başladı, olgu sayıları giderek arttı ve HIV/AIDS tüm dünyanın odak
noktası durumuna gelmeye başladı.
Yayılma yollarının özelliği,
hastalığın belirtisiz geçen uzun bir döneminin olması ve tanı koymanın
kan testleri dışında olanaklı olmaması HIV enfekte olgu sayılarının
giderek artmasına neden olmaktadır. Tıp dünyası, gönüllü kuruluşlar
hastalığın öneminin anlatılabilmesi, toplumun bilgilendirilmesi ve
korunma yollarının öğretilmesi için çalışmalar düzenlemeye başlamışlar
ve 1 Aralık gününü de "Dünya AIDS Günü" olarak ilan etmişlerdir. Dünya
Sağlık Örgütü her yıl 1 Aralık için bir slogan belirlemekte ve tüm
ülkeler bu çerçevede toplumu bilgilendirmeye yönelik çalışmalar
yapmaktadırlar. 1999 yılının sloganı "Dinle, Öğren, Yaşa!" olarak
belirlenmiş olup bu slogandaki amaç, hastalıkla ilgili farkındalılığı
artırmak ve AIDS programlarını güçlendirmek olarak düşünülmüştür.
Kan ve kan ürünlerinin rutin HIV yönünden taranması, antiretroviral
ilaçların kullanıma girmesi, fırsatçı enfeksiyonların profilaksisinin
(önlenmesinin) ve tedavisinin yapılabilmesi, yaygın ve etkili eğitim
programlarının uygulanmaya başlanması ile HIV/AIDS epidemisinde
(yaygınlığında) son yıllarda önemli değişiklikler gözlenmeye
başlamıştır.
Dünyada HIV/AIDS
Birleşmiş Milletler
HIV/AIDS Ortak Programı (UNAIDS) verilerine göre dünyada 1994 yılında
17 milyon HIV/AIDS'li kişi yaşarken Aralık 1999 da bu rakamın 33.6
milyona ulaştığı bildirilmektedir (Şekil 1).
Epideminin
(Salgının) başından beri 16.3 milyon kişi yaşamını HIV/AIDS nedeni ile
yitirmiş olup, bu olguların 12.7 milyonu 15-49 yaş arası erişkin ve 3.6
milyonu 15 yaş altı çocuklardan oluşmaktadır. 1999 yılı içinde 5.6
milyon yeni olgu bildirilmiş olup, bu sayılara günde 16.000, dakikada
11 yeni olgu eklenmektedir. Veriler, son iki yıldır toplam HIV/AIDS
olgularında bir önceki yıla göre %10 oranında bir artış olduğunu ve
yeni enfekte olguların %10'unun 15 yaş altı ve %50'sinin ise 15-24 yaş
arası gençler olduğunu bildirmektedir. Bu veriler göstermektedir ki;
epidemideki en önemli değişikliklerden birincisi hastalığın ilk görülme
yaşının 20’den 15’e inmesidir. İkinci önemli değişiklik ise epideminin
başlarında %20 olan enfekte kadın oranının %40-50'lere yükselmiş
olmasıdır. Epidemiyologlar kadın erkek oranındaki bu eşitlenme
trendinin geriye dönemeyeceğini tahmin etmektedirler.
Dünyada
HIV/AIDS olgularının %94'ü gelişmekte olan ülkelerde, %86'sı da
Sahra-Altı Afrika, Güney ve Güneydoğu Asya'da görülmektedir. İlk
olguların görüldüğü yerler olan Kuzey Amerika ve Avrupa ülkelerinde
1994 yılından beri her yıl tanı konan yeni olgu sayıları bir önceki
yıldan fazla değil iken, Afrika, Hindistan, Tayland gibi Asya
ülkelerinde olgu sayıları katlanarak artmaktadır. Bu farkın asıl
nedeninin eğitimden kaynaklandığı düşünülmektedir, çünkü gelişmiş
ülkeler etkin eğitim programları ile HIV/AIDS' i ve korunma yollarını
öğretebilmeyi başarmış gözükmektedir. Eğitimde programların yanı sıra
bir diğer önemli etkende ekonomik güç olarak kabul edilmektedir.
Gelişmekte olan ülkeler kısıtlı bütçeleri ile giderek artan sayıdaki
hastalarını tedavi için gerekli masrafı yapmakta zorlanırken,
beraberinde eğitim programlarını yürütememektedirler.
Bazı
gelişmekte olan ülkelerde ve sanayileşmiş ülkelerde HIV enfeksiyonunun
yayılımını engellemeye yönelik çeşitli programlar düzenlenmektedir.
Damar içi madde kullanımının önlenmesine yönelik çalışmalar, ithal kan
kullanımını sınırlayan politikalar, temiz enjektör değiştirme
programları yapılmış olsa da bunların hiçbiri tek başına HIV bulaşını
önlemede yeterli programlar olarak gözükmemektedir.
Türkiye’de HIV/AIDS
Türkiye'de
cinsel yolla bulaşan hastalıklarla ilgili yeterli önlemlerin
alınamaması ve eğitim programlarının yeterli etkinlikte olamaması
nedenleri ile HIV/AIDS büyük bir sorun olmaya başlamaktadır. Ancak
ülkemizde sağlık kayıt sistemlerinin özellikle cinsel yolla bulaşan
hastalıklar konusunda yeterli çalışmaması ve hastalığın uzun süren
belirtisiz döneminin olması nedeni ile gerçek rakamların bunun çok
üstünde olduğu düşünülmektedir. Türkiye'de ilk olguya 1985 yılında tanı
konmuş ve o tarihten başlayarak 1992 yılına kadar olgu sayılarında bir
önceki yıla göre fazla artış saptanmaz iken, 1992 yılından beri olgu
sayıları katlanarak artmaktadır.
Türkiye'de HIV/AIDS olgu sayılarının artma nedenleri şöyle sıralanabilir
Ülke nüfusunun genç olması,
Cinsel yolla bulaşan hastalıklar konusunda bilgilerin kısıtlı olması,
Turizm sektörünün ülkemizde giderek gelişmesi: Ülkemize her geçen gün
daha fazla sayıda turist gelmektedir. Özellikle HIV/AIDS olgularının
sık olduğu ülkelerden gelen turistler arasında bu hastalığa yakalanmış
kişilerin bulunma olasılığı fazladır.
Yurtdışında çalışan Türk
vatandaşlarının çok sayıda olması ve giderek artması: Özellikle yurt
dışında uzun süreli kalan vatandaşlarımızın bulundukları ülkedeki hasta
sayısının sıklığına bağlı olarak bu hastalığa yakalanma riski
artmaktadır.
Damar içi madde kullanımının giderek artması:
HIV/AIDS bulaş yolları arasında damar içi madde kullananlar ikinci
sırayı oluşturmaktadır. Damar içi madde kullananların sayılarının
giderek artması HIV enfekte olgu sayılarının da artmasına neden
olmaktadır.
Ülkemizde cinsiyete göre dağılımda
%73.5 erkek,
%26.5 kadın olarak saptanmaktadır.
Olguların %20'sinin sürekli yaşadığı yerin yurtdışı olduğu, toplam 57
ilden bildirim yapıldığı ve en fazla bildirimin Ankara, İstanbul ve
İzmir'den olduğu bildirilmektedir.
HIV/AIDS'in Bulaş Yolları ve Korunma
/ Risk gruplarına göre HIV/AIDS olguları incelendiğinde:
%46.3 heteroseksüel,
%9.48 damar içi madde kullananlar,
%9 homoseksüel,
%5.5 kan transfüzyonu (%1.5 hemofili hastaları, %4 diğer) yolu ile,
%0.85 anneden bebeğe geçiş,
%28.1 ise bilinmeyenlerden oluştuğu görülmektedir.
%28.1 gibi büyük bir oran göstermektedir ki eksik bildirim söz
konusudur ve bu da ülkemizdeki epideminin boyutunu öğrenmedeki güçlüğü
gözler önüne sermektedir.
Cinsel yolla bulaşma
HIV
enfeksiyonunun en önemli bulaş yolu cinsel temastır. HIV/AIDS her türlü
cinsel temasla (homoseksüel, heteroseksüel, vajinal, oral, anal)
bulaşmaktadır. Semen (meni) ya da kanla temasa neden olabilecek her
türlü cinsel etkinlikte bulaş riski bulunmaktadır. Bu tür bulaşa
bağışık hiç kimse bulunmamaktadır. Bulaş için HIV (+) kişi ile yapılan
tek bir cinsel temas bile yeterli olmakta ancak cinsel temas sayısı
arttıkça bulaş riski artmaktadır.
Cinsel aktiviteden bütünüyle
kaçınarak ya da enfekte olmayan eşle monogamik bir ilişki sürdürerek
HIV enfeksiyonunun bulaşı önlenebilmektedir. Cinsel temas sırasında
prezervatif (kondom, kılıf) kullanılmasının koruyuculuğu, kondomun
lateks olması, doğru ve sürekli kullanılması, yırtık ya da delik
olmaması kaydıyla kanıtlanmıştır. Kadınlar için hazırlanmış olan
intravajinal kondomlar da doğru ve sürekli kullanımla etkili
olmaktadırlar.
Kan ve kan ürünleri ile bulaşma
Kanda
virüsün yoğun miktarda bulunması nedeni ile virüsü taşıyan kişilerden
alınmış kan ve kan ürünleri ile hastalık bulaşabilmektedir. 1985
yılında antikor testlerinin bulunması ile dünyanın her yerinde kan ve
kan ürünlerinin hastaya verilmeden önce HIV yönünden test edilmesi
zorunlu kılınmıştır. Türkiye'de 1987 yılından beri tüm kan ve kan
ürünlerine ELISA yöntemi ile antikor saptandıktan sonra hastaya
verilmektedir, bu nedenle kan ve kan ürünleri ile olan bulaş azalmış
gözükmektedir. Ancak hastalığın pencere döneminin olması, acil
durumlarda test yapılmadan kan ve kan ürünlerinin kullanılabilmesi
nedenleri ile oranı çok azda olsa bu yolla geçiş bildirilmektedir.
Damar içi madde kullanımı alışkanlığının önlenmesi, tedavi edilmesi,
kullanılıyorsa ortak enjektör kullanımı risklerinin anlatılması bu grup
hastalarda HIV bulaş riskini azaltmaktadır. Bazı Avrupa ülkelerinde ve
Amerika Birleşik Devletleri'nde devlet tarafından temiz enjektör
dağıtım programları uygulanmakta ve çalışmalar önemli ölçüde başarı
sağlandığını bildirmektedir. Gelişmiş ülkelerde enjektör paylaşımının
azaldığı, steril iğne satın alınışında ve iğne temizleme işlemlerinde
artma gözlendiği saptanmaktadır.
Anneden bebeğe bulaşma
HIV
gebelik süresince, doğum sırasında ve postpartum (doğum sonrası)
dönemde emzirmekle bebeğe geçebilmektedir. Bu oran %20-30'dur. Ancak
HIV (+) anneye gebeliğinin son üç ayında, doğumdan sonra da bebeğe
antiretroviral tedavi başlanır ve elektif sezaryen uygulanırsa bu oran
%8-10'lara düşebilmektedir.
Perinatal(Doğum sırasında) geçişte
korunmada önemli olan öncelikle HIV prevalansı(görülme sıklığı) yüksek
olan bölgelerde doğurganlık yaşındaki ve HIV enfeksiyon riski olan
kadınlara hastalığı öğretebilmektedir. Eğer kadın HIV (+) ise doğum
kontrol yöntemleri öğretilmeye çalışılmaktadır. Buna karşın gebe kalan
HIV (+) kadınlara erken dönemde kürtaj yapılması pek çok ülke
tarafından kabul edilmektedir. Eğer anne adayı bebeği doğurmak
istiyorsa gebeliğin son üç ayında anneye, doğumdan sonra da bebeğe
antiretroviral tedavi başlanmakta ve hasta yakın izleme alınmaktadır.
Sağlık personeline bulaşma
Sağlık
personeline kan ile kontamine olmuş (bulaşmış) vücut sıvılarıyla temas
sonucunda HIV'nin geçişi olanaklı olabilmektedir. Kontamine iğne
batmasını izleyen serokonversiyon riski %0.3 iken, mukoza ya da derinin
kanla kontamine vücut sıvılarıyla teması sonucunda serokonversiyon
riski çok daha düşüktür. Sağlık personeli öykü ve fizik inceleme ile
enfekte hastaları ayırt etme olanağına sahip olamadıklarından korunmak
için tüm hastaların kan ve diğer vücut sıvılarını potansiyel enfekte
kabul ederek evrensel önlemlere uyarak çalışmalıdırlar.
Ülkemizde
henüz sayıları bini bulan HIV enfekte olgular için hasta sayıları
milyonları bulan ülkelerden örnek alarak, sayıların daha da artmasını
engellemek için çalışmalarımızı artırmalıyız. HIV infeksiyonunun bulaş
yollarını bilmek, korunmayı öğrenmek, öğretmek ve davranış
değişikliğinde bulunulmasını sağlamak, HIV/AIDS'li hastaları toplumdan
dışlamadan hep birlikte elele vererek yaşamakla bu hastalığa karşı
savaşım verebiliriz
Prof. Dr. Serhat Ünal,Hacettepe AIDS Tedavi Araştırma Merkezi (HATAM) Müdürü
Dr. Aygen Tümer, Hacettepe AIDS Tedavi Araştırma Merkezi (HATAM) Koordinatörü
Dünyada HIV/AIDS
Türkiye’de HIV/AIDS
HIV/AIDS'in Bulaş Yolları ve Korunma
Cinsel yolla bulaşma
Kan ve kan ürünleri ile bulaşma
Anneden bebeğe bulaşma
Sağlık personeline bulaşma
2000'li
yıllara girerken dakikada 11 yeni olgunun aramıza katıldığı çağımızın
salgını olarak kabul edilen hastalık, AIDS. İlk defa 1981 yılında
Amerika Birleşik Devletleri'nde ve Haiti'den gelen göçmenlerde ender
rastlanan Pneumocystis carinii pnömonisi (PCP) ve Kaposi sarkomu (KS)
olgularının saptanması ile AIDS, "Edinsel İmmün Yetmezlik Sendromu"
tanımlanmıştır. PCP ve KS olguları o tarihe kadar tek tek olarak
görülmekte ve herhangi bir sorun olmamakta idi. Aynı tarihlerde Amerika
Birleşik Devletleri'nde sağlık merkezi klinisyenleri ve epidemiyologlar
özellikle genç homoseksüel erkeklerde, birlikte görülen hastalık
tablolarını fark etmişler ve bu olguları Hastalık Kontrol ve Önleme
Merkezine (Center for Disease Control and Prevention-CDC)
bildirmişlerdir. 1981 yılının Haziran ayında sürveyans çalışmaları
başlamış ve Şubat 1983 tarihine dek 1000 HIV/AIDS olgusu
bildirilmiştir.
1980'li yılların başlarında olgu sayısının az
olması ve homoseksüel erkek grubunda görülmesi nedeni ile hastalık
fazla ilgi çekmemişti. Ne zaman ki biseksüel erkekler aracılığı ile
kadınlara ve enfekte hamile kadınlardan da bebeklere enfeksiyon geçmeye
başladı, olgu sayıları giderek arttı ve HIV/AIDS tüm dünyanın odak
noktası durumuna gelmeye başladı.
Yayılma yollarının özelliği,
hastalığın belirtisiz geçen uzun bir döneminin olması ve tanı koymanın
kan testleri dışında olanaklı olmaması HIV enfekte olgu sayılarının
giderek artmasına neden olmaktadır. Tıp dünyası, gönüllü kuruluşlar
hastalığın öneminin anlatılabilmesi, toplumun bilgilendirilmesi ve
korunma yollarının öğretilmesi için çalışmalar düzenlemeye başlamışlar
ve 1 Aralık gününü de "Dünya AIDS Günü" olarak ilan etmişlerdir. Dünya
Sağlık Örgütü her yıl 1 Aralık için bir slogan belirlemekte ve tüm
ülkeler bu çerçevede toplumu bilgilendirmeye yönelik çalışmalar
yapmaktadırlar. 1999 yılının sloganı "Dinle, Öğren, Yaşa!" olarak
belirlenmiş olup bu slogandaki amaç, hastalıkla ilgili farkındalılığı
artırmak ve AIDS programlarını güçlendirmek olarak düşünülmüştür.
Kan ve kan ürünlerinin rutin HIV yönünden taranması, antiretroviral
ilaçların kullanıma girmesi, fırsatçı enfeksiyonların profilaksisinin
(önlenmesinin) ve tedavisinin yapılabilmesi, yaygın ve etkili eğitim
programlarının uygulanmaya başlanması ile HIV/AIDS epidemisinde
(yaygınlığında) son yıllarda önemli değişiklikler gözlenmeye
başlamıştır.
Dünyada HIV/AIDS
Birleşmiş Milletler
HIV/AIDS Ortak Programı (UNAIDS) verilerine göre dünyada 1994 yılında
17 milyon HIV/AIDS'li kişi yaşarken Aralık 1999 da bu rakamın 33.6
milyona ulaştığı bildirilmektedir (Şekil 1).
Epideminin
(Salgının) başından beri 16.3 milyon kişi yaşamını HIV/AIDS nedeni ile
yitirmiş olup, bu olguların 12.7 milyonu 15-49 yaş arası erişkin ve 3.6
milyonu 15 yaş altı çocuklardan oluşmaktadır. 1999 yılı içinde 5.6
milyon yeni olgu bildirilmiş olup, bu sayılara günde 16.000, dakikada
11 yeni olgu eklenmektedir. Veriler, son iki yıldır toplam HIV/AIDS
olgularında bir önceki yıla göre %10 oranında bir artış olduğunu ve
yeni enfekte olguların %10'unun 15 yaş altı ve %50'sinin ise 15-24 yaş
arası gençler olduğunu bildirmektedir. Bu veriler göstermektedir ki;
epidemideki en önemli değişikliklerden birincisi hastalığın ilk görülme
yaşının 20’den 15’e inmesidir. İkinci önemli değişiklik ise epideminin
başlarında %20 olan enfekte kadın oranının %40-50'lere yükselmiş
olmasıdır. Epidemiyologlar kadın erkek oranındaki bu eşitlenme
trendinin geriye dönemeyeceğini tahmin etmektedirler.
Dünyada
HIV/AIDS olgularının %94'ü gelişmekte olan ülkelerde, %86'sı da
Sahra-Altı Afrika, Güney ve Güneydoğu Asya'da görülmektedir. İlk
olguların görüldüğü yerler olan Kuzey Amerika ve Avrupa ülkelerinde
1994 yılından beri her yıl tanı konan yeni olgu sayıları bir önceki
yıldan fazla değil iken, Afrika, Hindistan, Tayland gibi Asya
ülkelerinde olgu sayıları katlanarak artmaktadır. Bu farkın asıl
nedeninin eğitimden kaynaklandığı düşünülmektedir, çünkü gelişmiş
ülkeler etkin eğitim programları ile HIV/AIDS' i ve korunma yollarını
öğretebilmeyi başarmış gözükmektedir. Eğitimde programların yanı sıra
bir diğer önemli etkende ekonomik güç olarak kabul edilmektedir.
Gelişmekte olan ülkeler kısıtlı bütçeleri ile giderek artan sayıdaki
hastalarını tedavi için gerekli masrafı yapmakta zorlanırken,
beraberinde eğitim programlarını yürütememektedirler.
Bazı
gelişmekte olan ülkelerde ve sanayileşmiş ülkelerde HIV enfeksiyonunun
yayılımını engellemeye yönelik çeşitli programlar düzenlenmektedir.
Damar içi madde kullanımının önlenmesine yönelik çalışmalar, ithal kan
kullanımını sınırlayan politikalar, temiz enjektör değiştirme
programları yapılmış olsa da bunların hiçbiri tek başına HIV bulaşını
önlemede yeterli programlar olarak gözükmemektedir.
Türkiye’de HIV/AIDS
Türkiye'de
cinsel yolla bulaşan hastalıklarla ilgili yeterli önlemlerin
alınamaması ve eğitim programlarının yeterli etkinlikte olamaması
nedenleri ile HIV/AIDS büyük bir sorun olmaya başlamaktadır. Ancak
ülkemizde sağlık kayıt sistemlerinin özellikle cinsel yolla bulaşan
hastalıklar konusunda yeterli çalışmaması ve hastalığın uzun süren
belirtisiz döneminin olması nedeni ile gerçek rakamların bunun çok
üstünde olduğu düşünülmektedir. Türkiye'de ilk olguya 1985 yılında tanı
konmuş ve o tarihten başlayarak 1992 yılına kadar olgu sayılarında bir
önceki yıla göre fazla artış saptanmaz iken, 1992 yılından beri olgu
sayıları katlanarak artmaktadır.
Türkiye'de HIV/AIDS olgu sayılarının artma nedenleri şöyle sıralanabilir
Ülke nüfusunun genç olması,
Cinsel yolla bulaşan hastalıklar konusunda bilgilerin kısıtlı olması,
Turizm sektörünün ülkemizde giderek gelişmesi: Ülkemize her geçen gün
daha fazla sayıda turist gelmektedir. Özellikle HIV/AIDS olgularının
sık olduğu ülkelerden gelen turistler arasında bu hastalığa yakalanmış
kişilerin bulunma olasılığı fazladır.
Yurtdışında çalışan Türk
vatandaşlarının çok sayıda olması ve giderek artması: Özellikle yurt
dışında uzun süreli kalan vatandaşlarımızın bulundukları ülkedeki hasta
sayısının sıklığına bağlı olarak bu hastalığa yakalanma riski
artmaktadır.
Damar içi madde kullanımının giderek artması:
HIV/AIDS bulaş yolları arasında damar içi madde kullananlar ikinci
sırayı oluşturmaktadır. Damar içi madde kullananların sayılarının
giderek artması HIV enfekte olgu sayılarının da artmasına neden
olmaktadır.
Ülkemizde cinsiyete göre dağılımda
%73.5 erkek,
%26.5 kadın olarak saptanmaktadır.
Olguların %20'sinin sürekli yaşadığı yerin yurtdışı olduğu, toplam 57
ilden bildirim yapıldığı ve en fazla bildirimin Ankara, İstanbul ve
İzmir'den olduğu bildirilmektedir.
HIV/AIDS'in Bulaş Yolları ve Korunma
/ Risk gruplarına göre HIV/AIDS olguları incelendiğinde:
%46.3 heteroseksüel,
%9.48 damar içi madde kullananlar,
%9 homoseksüel,
%5.5 kan transfüzyonu (%1.5 hemofili hastaları, %4 diğer) yolu ile,
%0.85 anneden bebeğe geçiş,
%28.1 ise bilinmeyenlerden oluştuğu görülmektedir.
%28.1 gibi büyük bir oran göstermektedir ki eksik bildirim söz
konusudur ve bu da ülkemizdeki epideminin boyutunu öğrenmedeki güçlüğü
gözler önüne sermektedir.
Cinsel yolla bulaşma
HIV
enfeksiyonunun en önemli bulaş yolu cinsel temastır. HIV/AIDS her türlü
cinsel temasla (homoseksüel, heteroseksüel, vajinal, oral, anal)
bulaşmaktadır. Semen (meni) ya da kanla temasa neden olabilecek her
türlü cinsel etkinlikte bulaş riski bulunmaktadır. Bu tür bulaşa
bağışık hiç kimse bulunmamaktadır. Bulaş için HIV (+) kişi ile yapılan
tek bir cinsel temas bile yeterli olmakta ancak cinsel temas sayısı
arttıkça bulaş riski artmaktadır.
Cinsel aktiviteden bütünüyle
kaçınarak ya da enfekte olmayan eşle monogamik bir ilişki sürdürerek
HIV enfeksiyonunun bulaşı önlenebilmektedir. Cinsel temas sırasında
prezervatif (kondom, kılıf) kullanılmasının koruyuculuğu, kondomun
lateks olması, doğru ve sürekli kullanılması, yırtık ya da delik
olmaması kaydıyla kanıtlanmıştır. Kadınlar için hazırlanmış olan
intravajinal kondomlar da doğru ve sürekli kullanımla etkili
olmaktadırlar.
Kan ve kan ürünleri ile bulaşma
Kanda
virüsün yoğun miktarda bulunması nedeni ile virüsü taşıyan kişilerden
alınmış kan ve kan ürünleri ile hastalık bulaşabilmektedir. 1985
yılında antikor testlerinin bulunması ile dünyanın her yerinde kan ve
kan ürünlerinin hastaya verilmeden önce HIV yönünden test edilmesi
zorunlu kılınmıştır. Türkiye'de 1987 yılından beri tüm kan ve kan
ürünlerine ELISA yöntemi ile antikor saptandıktan sonra hastaya
verilmektedir, bu nedenle kan ve kan ürünleri ile olan bulaş azalmış
gözükmektedir. Ancak hastalığın pencere döneminin olması, acil
durumlarda test yapılmadan kan ve kan ürünlerinin kullanılabilmesi
nedenleri ile oranı çok azda olsa bu yolla geçiş bildirilmektedir.
Damar içi madde kullanımı alışkanlığının önlenmesi, tedavi edilmesi,
kullanılıyorsa ortak enjektör kullanımı risklerinin anlatılması bu grup
hastalarda HIV bulaş riskini azaltmaktadır. Bazı Avrupa ülkelerinde ve
Amerika Birleşik Devletleri'nde devlet tarafından temiz enjektör
dağıtım programları uygulanmakta ve çalışmalar önemli ölçüde başarı
sağlandığını bildirmektedir. Gelişmiş ülkelerde enjektör paylaşımının
azaldığı, steril iğne satın alınışında ve iğne temizleme işlemlerinde
artma gözlendiği saptanmaktadır.
Anneden bebeğe bulaşma
HIV
gebelik süresince, doğum sırasında ve postpartum (doğum sonrası)
dönemde emzirmekle bebeğe geçebilmektedir. Bu oran %20-30'dur. Ancak
HIV (+) anneye gebeliğinin son üç ayında, doğumdan sonra da bebeğe
antiretroviral tedavi başlanır ve elektif sezaryen uygulanırsa bu oran
%8-10'lara düşebilmektedir.
Perinatal(Doğum sırasında) geçişte
korunmada önemli olan öncelikle HIV prevalansı(görülme sıklığı) yüksek
olan bölgelerde doğurganlık yaşındaki ve HIV enfeksiyon riski olan
kadınlara hastalığı öğretebilmektedir. Eğer kadın HIV (+) ise doğum
kontrol yöntemleri öğretilmeye çalışılmaktadır. Buna karşın gebe kalan
HIV (+) kadınlara erken dönemde kürtaj yapılması pek çok ülke
tarafından kabul edilmektedir. Eğer anne adayı bebeği doğurmak
istiyorsa gebeliğin son üç ayında anneye, doğumdan sonra da bebeğe
antiretroviral tedavi başlanmakta ve hasta yakın izleme alınmaktadır.
Sağlık personeline bulaşma
Sağlık
personeline kan ile kontamine olmuş (bulaşmış) vücut sıvılarıyla temas
sonucunda HIV'nin geçişi olanaklı olabilmektedir. Kontamine iğne
batmasını izleyen serokonversiyon riski %0.3 iken, mukoza ya da derinin
kanla kontamine vücut sıvılarıyla teması sonucunda serokonversiyon
riski çok daha düşüktür. Sağlık personeli öykü ve fizik inceleme ile
enfekte hastaları ayırt etme olanağına sahip olamadıklarından korunmak
için tüm hastaların kan ve diğer vücut sıvılarını potansiyel enfekte
kabul ederek evrensel önlemlere uyarak çalışmalıdırlar.
Ülkemizde
henüz sayıları bini bulan HIV enfekte olgular için hasta sayıları
milyonları bulan ülkelerden örnek alarak, sayıların daha da artmasını
engellemek için çalışmalarımızı artırmalıyız. HIV infeksiyonunun bulaş
yollarını bilmek, korunmayı öğrenmek, öğretmek ve davranış
değişikliğinde bulunulmasını sağlamak, HIV/AIDS'li hastaları toplumdan
dışlamadan hep birlikte elele vererek yaşamakla bu hastalığa karşı
savaşım verebiliriz
Ptsi Mart 19, 2012 3:09 am tarafından KaRaKuLe
» 18 Mart 1915 Çanakkale Deniz Zaferi Kutlu Olsun!
C.tesi Mart 17, 2012 11:33 am tarafından KaRaKuLe
» 8 Mart Dünya Kadınlar Günü Kutlu Olsun! (2012)
Perş. Mart 08, 2012 3:47 pm tarafından KaRaKuLe
» En Güncel 2012 Dns Ayarları ve Sunucu IP Numaraları
Ptsi Mart 05, 2012 7:57 pm tarafından KaRaKuLe
» Dünyanın En Yaşlı İnsanı Osmanlı Doğumlu
C.tesi Şub. 25, 2012 12:50 pm tarafından KaRaKuLe
» Revolver | Full Film | 2005 |
C.tesi Şub. 25, 2012 12:44 pm tarafından KaRaKuLe
» Kemal Sunal - Koyden Indim Sehire 1974 ( Full Tek Parça )
C.tesi Şub. 25, 2012 12:43 pm tarafından KaRaKuLe
» Hababam Sinifi Uyaniyor 1976 ( Full Tek Parça )
C.tesi Şub. 25, 2012 12:42 pm tarafından KaRaKuLe
» Cem Yılmaz - Yahşi Batı HQ (Full Film)
C.tesi Şub. 25, 2012 12:41 pm tarafından KaRaKuLe