Gizli Forum ST

Avraham Elkayam Uyeols10

Anlayışınız İçin Teşekkür Eder.. İyi Forumlar Dileriz
www.gizli.forum.st


Join the forum, it's quick and easy

Gizli Forum ST

Avraham Elkayam Uyeols10

Anlayışınız İçin Teşekkür Eder.. İyi Forumlar Dileriz
www.gizli.forum.st

Gizli Forum ST

Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.
Gizli Forum ST

Gizli Forum Video, Program, Eğlence, Yaşam, Fıkra, Resim, Mp3, Türkiye, Dinimiz İslam, Cep Telefonu Programları, Oyunlar, Temalar, aşk, Fal, burç, spor

Giriş yap

Şifremi unuttum

Anket

Sitemizi Nerden Buldunuz?
Avraham Elkayam I_vote_lcap50%Avraham Elkayam I_vote_rcap 50% [ 1 ]
Avraham Elkayam I_vote_lcap0%Avraham Elkayam I_vote_rcap 0% [ 0 ]
Avraham Elkayam I_vote_lcap0%Avraham Elkayam I_vote_rcap 0% [ 0 ]
Avraham Elkayam I_vote_lcap0%Avraham Elkayam I_vote_rcap 0% [ 0 ]
Avraham Elkayam I_vote_lcap0%Avraham Elkayam I_vote_rcap 0% [ 0 ]
Avraham Elkayam I_vote_lcap0%Avraham Elkayam I_vote_rcap 0% [ 0 ]
Avraham Elkayam I_vote_lcap0%Avraham Elkayam I_vote_rcap 0% [ 0 ]
Avraham Elkayam I_vote_lcap50%Avraham Elkayam I_vote_rcap 50% [ 1 ]

Toplam Oylar : 2

Tarihte Bugün


Tarihte Bugün v.7.0

En çok konu başlayanlar

En son konular

» deneme
Avraham Elkayam Icon_minitime1Ptsi Mart 19, 2012 3:09 am tarafından KaRaKuLe

» 18 Mart 1915 Çanakkale Deniz Zaferi Kutlu Olsun!
Avraham Elkayam Icon_minitime1C.tesi Mart 17, 2012 11:33 am tarafından KaRaKuLe

» 8 Mart Dünya Kadınlar Günü Kutlu Olsun! (2012)
Avraham Elkayam Icon_minitime1Perş. Mart 08, 2012 3:47 pm tarafından KaRaKuLe

» En Güncel 2012 Dns Ayarları ve Sunucu IP Numaraları
Avraham Elkayam Icon_minitime1Ptsi Mart 05, 2012 7:57 pm tarafından KaRaKuLe

» Dünyanın En Yaşlı İnsanı Osmanlı Doğumlu
Avraham Elkayam Icon_minitime1C.tesi Şub. 25, 2012 12:50 pm tarafından KaRaKuLe

» Revolver | Full Film | 2005 |
Avraham Elkayam Icon_minitime1C.tesi Şub. 25, 2012 12:44 pm tarafından KaRaKuLe

» Kemal Sunal - Koyden Indim Sehire 1974 ( Full Tek Parça )
Avraham Elkayam Icon_minitime1C.tesi Şub. 25, 2012 12:43 pm tarafından KaRaKuLe

» Hababam Sinifi Uyaniyor 1976 ( Full Tek Parça )
Avraham Elkayam Icon_minitime1C.tesi Şub. 25, 2012 12:42 pm tarafından KaRaKuLe

» Cem Yılmaz - Yahşi Batı HQ (Full Film)
Avraham Elkayam Icon_minitime1C.tesi Şub. 25, 2012 12:41 pm tarafından KaRaKuLe

Mayıs 2024

PtsiSalıÇarş.Perş.CumaC.tesiPaz
  12345
6789101112
13141516171819
20212223242526
2728293031  

Takvim Takvim

Anahtar-kelime


    Avraham Elkayam

    AcaRShoW
    AcaRShoW
    Moderatör
    Moderatör


    Erkek Kova Ejderha
    Mesaj Sayısı : 113
    Yaş : 36
    Nerden : Çanakkale
    Lakap : Acar
    Ruh Haliniz : Avraham Elkayam Pusuda10
    Kan Grubunuz : 0rh +
    Puan : 313
    Reputation : 3
    Kayıt tarihi : 06/09/08
    Takımınız : Avraham Elkayam Besikt10

    Avraham Elkayam Empty Avraham Elkayam

    Mesaj tarafından AcaRShoW Cuma Şub. 24, 2012 5:04 am

    HAKKINDA YAZILANLAR



    'Yahudi Aleviler'


    Haşim Söylemez aksiyon.com.tr - Sayı: 664 - 27.08.2007



    Kendilerini “Yahudi Alevi” olarak tanımlayan gruplar İsrail’den
    Hacıbektaş’a inanç turları düzenliyor; semah dönüp Alevi dedesinden ders
    alıyor. İsrailli ziyaretçilerin Türkiye’deki Alevilere yönelik merakı
    dikkat çekiyor.



    ‘Semah, çok barışçıl; su gibi, uçmak gibi; sürekliliği ve doğallığı var.
    Sonsuzdur. Bunu yaparak Tanrı’ya yakın olduğumu hissediyorum. Evimi
    bir dergâha dönüştürdüm. Bazen kendim semah yapıyoruz, bazen de
    arkadaşlarımla grup olarak yapıyorum. Ben Yahudi-Aleviyim. Ali ve Hacı
    Bektaş-ı Veli benim rehberlerim. Tanrı’ya ulaşmanın yolu budur.”




    “Yahudi Alevi olur mu?” demeyin; biz onların yalancısıyız. Yukarıdaki
    sözler de onlardan birine, Yahudi asıllı Sarita Moas’a ait. Sarita Moas,
    normal şartlar altında İsrailli bir Yahudi. Ancak kendisi için “Ben
    Yahudi-Aleviyim” tabirini kullanıyor. Etnik ve dinî bakımdan mantığı
    zorlayan bir kavram gibi görünse de kendi tabirleriyle “Yahudi-Aleviler”
    yeryüzünde var; ve varlıklarını “iki çizgi arasında” sürdürmeye devam
    ediyorlar. Henüz bir oluşum ve teşkilatlanmaları yok; ancak daha çok
    kendilerini Bektaşi tarikatları içinde saklıyorlar. “Yahudi Aleviler”
    her yıl 4 ila 6 defa Türkiye’ye bir nevi ‘inanç turları’ düzenliyorlar.
    Konya’nın yanı sıra Alevilerin kutsal olarak kabul ettiği Nevşehir’deki
    mekânları ziyaret ediyorlar. Özellikle son 6 yıldır artan bir sıklıkla
    Hacıbektaş’ı ziyaret eden Yahudi Aleviler, buradaki köklü dergâhlardan
    olan Ulusoylar Dergâhı’na bağlılar. Semah dönen Yahudi Aleviler,
    “inançlarının gereğini” dedenin eşliğinde yerine getiriyorlar.



    TÜRK ALEVİLERLE İLGİLİ BİLGİ TOPLUYORLAR



    İsrail’de inançlarını yeterince yaşayamadıklarını söyleyen Mira adlı bir
    başka ‘Yahudi Alevi’, Türkiye ziyaretlerini önemli bir ihtiyaç olarak
    niteliyor: “İsrail’de Hacı Bektaş-ı Veli hakkında fazla bilgiye sahip
    olmak mümkün değil. Buraya gelip daha çok bilgi ediniyoruz. Alevi
    kardeşlerimizi görüyoruz. Dede nasıl yaşar, dervişler neler yapar,
    bunları öğrenip kendi hayatımıza uyarlamaya çalışıyoruz. Önemli olan
    Müslüman, Musevi, Hıristiyan olmak değil; insan olmaktır. Bu yol da
    bizim yolumuzdur; her canlıya yer var.”




    İsrail’den gelen “Yahudi Alevi” gruplar sadece “inançlarının gereğini”
    yerine getirmiyor; Türkiye’deki Aleviler hakkında da geniş bilgiler
    topluyorlar. Alevilerin konumları, siyasi durumları, Alevi gençliğinin
    sıkıntıları da Yahudi Alevilerin dert edindiği konuların başında
    geliyor. Bu amaçla gençlerle sık sık görüşen Yahudi Aleviler, onlara
    sorular sorup kayıt altına alıyorlar.




    DEDE ULUSOY: BİZİMLE BİRLER




    Yahudi Alevilerin ziyaretgâhı Hacıbektaş’taki Ulusoylar Dergâhı’nın
    dedesi Mehmet Münir Ulusoy, Alevi inancı gereği kapılarının herkese açık
    olduğunu belirtirken, gelenlerin çoğunlukla adak için geldiklerini
    vurguluyor. Yahudi Alevilerin bu amaçla gelmelerine rağmen kurban
    kesmekten vazgeçip fakir ve öğrencilere yardım etmeyi tercih ettiğini
    belirten Münir Ulusoy, “İnsanlar kardeştir. Bizde bütün hudutlar ortadan
    kalkar. Farklı yerlerden gelen ve bizimle aynı inanca sahip insanların
    bir mekânda buluşması doğaldır. Yahudilerin Anadolu’ya gelmelerinin
    altında yatan en önemli neden, Anadolu’da Aleviliğin yaşanabilir
    olduğunu görmelerinden kaynaklanıyor.” diyor.




    İsrail’den gelen misafirleriyle aynı görüşleri paylaştıklarını ve
    onlarla birlikte semah dönüp dua ettiklerini şöyle anlatıyor Münir
    Ulusoy: “Bu insanlara bir şeyler verebiliyoruz ki buraya geliyorlar.
    Bizimkileri aşan bir semah yapıyorlar. Biz hoşgörü sahibiyiz. Emevi
    şeriatını kabul etmiyorlar. Allah’ın varlığına inanıyorlar. Dört kitap
    ve peygamberlere saygı duyan bir sınıf. Bazen ibadete giriyoruz. Daire
    çizip kitap okunuyor, üç tane delil (mum) yakıyorlar. Dualar ediliyor,
    sonra ekmek tuza batırılıp yeniyor. Benzer taraflarımız var. Hacı
    Bektaş-ı Veli, bir kitlenin velisi değil, bütün canlıların velisidir.
    Bunu öyle kabul ediyorlar.”




    CAMİDE DUA İZNİ İSTEDİLER




    Peki, kendilerini Yahudi Alevi olarak tanımlayan, Hacı Bektaş-ı Veli
    yolunda gittiklerini söyleyen ve Hz. Ali’ye kutsiyet atfeden Yahudi
    Alevilerin tarihsel arka planı var mı? Gün yüzüne yeni yeni çıkmaya
    başlayan bu ilginç topluluk hakkında detaylı olmasa da bazı bilgiler
    bulunuyor.




    Sabetaycılık, Ladino ve Kripto Yahudi cemaatleri konusunda uzman
    isimlerden araştırmacı-yazar Dr. Gad Nassi, “Yahudi Alevi”
    tanımlamasının altında henüz kurumsallaşmış bir topluluğun
    olamayabileceğini söylüyor. Ancak Nassi, bu kavrama farklı bir açıdan
    yaklaşarak “Yahudi Aleviler” tabirini destekler mahiyette bir yorumda
    bulunuyor: “Olsa olsa, Anadolu Alevi inancının tüm inançlara saygılı
    olmayı ve hoşgörüyü öneren ilkelerinden ve bu ilkelere bağlı Sabetaycı
    ilkelerden esinlenerek, Aleviliğin İslam ve Yahudi dünyası arasında bir
    köprü oluşturabileceği görüşü etrafında birleşen bir insan kümesinden bahsedebiliriz.”




    Dr. Gad Nassi, konuyla ilgili örnekler de vererek meseleyi daha da
    detaylandırıyor: “The Jerusalem Post gazetesinde rastladığım bir
    haberde, bu topluluğa bağlı iki kişinin, Yafa’daki Hasan Bey Camii’nde
    dua etmek için yaptıkları müracaatın, cami yetkilileri tarafından
    reddedildiğini okudum. Bilebildiğim kadarıyla bu hareketin başını, Bar
    Ilan Üniversitesi öğretim üyelerinden Prof. Avraham Elkayam çekmektedir.
    Elkayam, iyi niyetli ve değerli bir bilim adamıdır.”




    MUSEVİLERİN GİZLENME AMACIYLA GELİŞTİ




    16. yüzyıldan itibaren Akdeniz çevresinde bazı ülkelere yayılan
    Alevi-Bektaşilik inancının, Yahudiler tarafından korunmak amacıyla bir
    şemsiye olarak kullanılmaya başladığı belirtiliyor. Kendilerini gizlemek
    isteyen Yahudiler, Bektaşi dergâhlarına girerek Bektaşiler gibi
    davranmaya çalıştı. Zamanla Alevilerle kan bağını geliştiren Yahudiler,
    Alevilikle birleşip Yahudi-Alevi inancını doğurdular. Bunlar daha çok
    kendilerini gizleyerek yüzyıllarca hem Aleviler hem de Bektaşiler içinde
    yaşadılar.



    Yahudi-Alevilerin diğer kolu ise Kürt Yahudiler içinde gizlenerek
    gelişti. Osmanlı resmî nüfus sayımına göre 1881’de bugünkü Kuzey Irak
    coğrafyasını kapsayan Musul ve Şehrizor vilayetlerinde toplam 4 bin 286
    Musevi cemaati mensubu yaşıyordu. Bu sayı 1924’te daha da artmış. Musul
    sorununu çözmek için kurulan Milletler Cemiyeti heyet raporunda,
    Süleymaniye’de 1550, Erbil’de 2 bin 750, Musul’da 7 bin 550 Yahudi’nin
    bulunduğu belirtiliyor. Bunlar “Kürt Yahudiler” olarak geçiyor; ancak
    bazı kaynaklar Kürt Yahudiler içinde, Kürtlerle birlikte hareket eden
    Yahudi-Alevilerin olduğunu tespit ediyor.



    Yahudi-Alevilerin tıpkı Kürtler gibi İsrail ile sıkı ilişki içinde
    oldukları, önemli bir kısmının İsrail devletinin kuruluşundan sonra
    buraya geçtiği kaydediliyor. 1996 yılında Kürtleri ayaklandırmak için
    başlatılan hareket başarısız olunca Saddam Hüseyin tarafından Kuzey
    Irak’ta sıkıştırılan Kürtlerin önemli bir kısmının Yahudi olduğu dile
    getiriliyor. Kürt Yahudilerle birlikte Yahudi Aleviler de bunların
    arasındaydı. Bunların bir kısmı önce Guam’a daha sonra ABD’ye götürüldü.



    İSİS TARİKATI VE YAHUDİ ALEVİLER




    Yahudi- Aleviler, Bektaşilik ve Aleviliğin Musevilerin İSİS inancına
    benzediğini ileri sürüyor. İSİS tarikatının, Hz. İsa’nın doğumundan 3
    bin yıl önce var olduğuna inanılıyor. Bu tarikatın daha sonra Terapoy ve
    ardından ise Kabala olarak kendisini tanımladığı görüşü hâkim.



    Yahudi-Alevilerin İSİS tarikatıyla benzeştiklerini söylemelerinde, bu
    tarikatta sufi anlayışının olması büyük etken. Bu anlayış, yaratıcıya
    ulaşma yolunda bütün dinlerden faydalanmayı onaylıyor; ancak söz konusu
    dinlerin getirdiği kuralları da mümkün olduğunca kabul etmiyorlar.
    Yahudi Aleviler, “Alevilik öğretileri ile İSİS inancının Mısır’da
    birleştiği” iddiasını da söz konusu bağı kurmada temel dayanak
    gösteriyorlar.



    Yahudi Alevilerden Milly Miller, İSİS inancı ile Alevi Bektaşiliğin aynı
    kaynaktan beslendiği tezini savunarak, inançlarının İslam’daki
    tasavvuf anlayışı ve Hacı Bektaş-ı Veli’nin felsefesini birlikte
    sunduğunu söylüyor: “Yaratıcıdan gelecekler papaz, haham ya da
    hocaların etkisiyle değil, direkt bizimle Tanrı arasında gerçekleşecek
    bir olaydır. Dede yol göstericidir. Aracı değildir. Semah ile biz
    istediğimiz yere ulaşıyoruz.”



    SAYILARI BİLİNMİYOR



    Hacıbektaş Müzesi’nin avlusunda bulunan Üçler Çeşmesi’nin ortasındaki
    Mühr-ü Süleyman motifi, Yahudi-Alevileri için büyük anlamlar taşıyor.
    Yahudiler, altı köşeli yıldız ve ortasındaki gül motifinden Hacı
    Bektaş-ı Veli ile bağları olduğunu ispata çalışıyorlar. Çeşmenin
    ortasındaki altı köşeli yıldız da buna önemli bir ‘delil’ olarak
    gösteriliyor. Ancak bu yıldızın ortasındaki gül motifinin Selçuklulardan
    beri kullanıldığını unutmamak gerek.



    Yahudi Aleviler İsrail’de inançlarından dolayı rahat olmadıklarını,
    büyük sıkıntılar yaşadıklarını da dile getiriyorlar. Ancak kendileri
    gibi düşünen ve yavaş yavaş ‘asılını’ kabul eden Yahudilerin sayısının
    her geçen gün attığına da dikkat çekiyorlar. Fakat, konuştuğumuz
    ziyaretçiler İsrail’de ne kadar ‘Yahudi Alevi’ olduğu konusunda bir
    tahminde bulunmaktan kaçınıyor. Hacıbektaş’tan, kafamızda soru
    işaretleriyle ayrılıyoruz.






    Sosyolog Müfit Yüksel: ALEVİ KİMLİĞİNİ SAPTIRMA PROJESİ DE MEVCUT



    -Bir grup İsrailli, kendilerine Yahudi-Alevi diyerek semah yapıyor. Bu kavram doğru bir tanımlama olabilir mi?



    Bunlar modern dönemde ortaya çıkmış birtakım oluşumlardır. 80-90 yıl
    önce Hıristiyan kökenli Bektaşiler vardı. Bektaşiliğin içine girmiş;
    ancak Hıristiyanlardı. Ama bu genel bir eğilim değildi. Son dönemlerdeki
    hadiselerin iki yönü var. Postmodernite karışık kimlikler oluşturmaya
    başladı. Mesela Amerika'da kendini Müslüman kabul etmeyen Nakşibendîler
    var. Yeni yapılar, yeni bir kimlik oluşturuyorlar. Her şey gider
    düşüncesiyle kuralsızlık kuralı gereğince hareket ediyorlar.
    Postmodernizm bu tür projelere müsait ve elverişli bir ortam
    oluşturuyor. Birçok inancın içi boşaltılarak birbirilerine monte edilip
    seküler bir yapı oluşturuluyor.



    -Bu oluşumların sorumlusu modernite mi?



    Burada planlı bir durum da söz konusu. Alevilik kimliğini Müslümanlık
    dışında başka bir yere kaydırma projeleri de var. Bektaşi olmuş Avrupalı
    ve Amerikalılara rastladım, onlarla görüştüm. Hıristiyanlıklarını
    koruyor; ama Bektaşi oluyorlar. Bu tür yönelimler söz konusu. Ama
    eskiden bir hassasiyet vardı. Alevilerin içinde hassasiyet gösterenler
    de var. Fakat 'biz 72 millete bir bakarız' diyerek Aleviliğin
    İslamiyet'e bağlılığını çok umursamayan kişiler, dedeler var. Bektaşi
    halife babası Teoman Göre'ye gelen Hıristiyanlar var; bunlar Müslüman
    değiller. Aynı şekilde Mevlana'nın "İslamiyet'i aşan evrensel mesajları"
    diyerek birtakım çabalara giriliyor. İslamiyet'i aşan evrensel bir
    mesaj olmaz. Tarikat ve tasavvufların temelinde İslamiyet var,
    İslamiyet'in içinde oluşmuşlar.



    -Sabeytacıların kendilerini Bektaşi tarikatı içinde gizlediklerini biliyoruz. Bu günümüzde de devam eden bir durum mu?



    Bir kısım Sabeytacılar Bektaşi, Melami ve Mevlevi tarikatlarına
    girdiler; yükselip baba, dede oldular. Selanik'te son postişınlerden
    İshak Dede bunlardan birisi. Eski Dışişleri Bakanı Emre Gönensay'ın
    dedesidir. Yenişehirli Hasan Baba da böyledir. Günümüzde Bektaşilik
    içinde ciddi bir şekilde devam eden Sabeytacı etkisi var. Bektaşiliğin
    Babazan kolu içinde Sabetaycı unsurun ağırlığı çok daha belirgindir.
    Bundan rahatsız olan Alevi ve Bektaşiler var. Turgut Koca Halife Babanın
    oğlu Şevki Koca bu konudaki rahatsızlığını çok dile getirmiştir.






    Dr. Gad Nassi: BİR DÖNME-BEKTAŞİ KİMLİĞİ VAR



    Musevi cemaati genelde kapalı kalmayı tercih eden bir topluluk. Kendini
    gizleyen ve kripto olarak tanımlanan Yahudilerin ise deşifre olma
    ihtimali çok zor. Bu sebeple, onlarla ilgili bilgileri yazılı
    kaynaklarda görmek pek mümkün değil. Sabetaycılık, Ladino ve Kripto
    Yahudi cemaatleri konusunda uzman araştırmacı-yazar Dr. Gad Nassi,
    Yahudi cemaati ile Bektaşi ve Alevi ilişkisini Aksiyon’a değerlendirdi.



    -Bektaşiliğin Balkanlar, Ege adaları, Marmara ve Ege Bölgesi’ndeki
    Yahudi cemaatleri için bir şemsiye tarikat ve perde görevi gördüğü
    görüşünü nasıl değerlendiriyorsunuz?



    Sabetaycı hareketin uyandığı ve geliştiği tarih dilimi, gerek Osmanlı
    toplumu ve gerekse de Yahudi dünyası için, siyasal, toplumsal ve
    inançsal bir bunalımın temsilcisi ve bir felaketin habercisi olarak
    algılanmıştır. Bu bağlamda, ilahi bir kurtarıcı beklentisi her iki
    tarafın özellikle gizemci ve heterodoksiye yönelik kesimlerine hâkimdi.
    Böylelikle, Sabetaycılığın beşiği olan bu bölgelerdeki Yahudi
    cemaatleri ile Bektaşiler arasında, bir inanç ve kader birliğinin var
    olduğu kanaati uyanmış ve bu da, iki kesimin birbirlerine manen
    yakınlaşmasına yol açmıştır. Sabetaycı inanç, Sevi’nin ihtidası ile
    ‘resmen’ son bulmuştur. Aynı şekilde, bu inanca bağlı bir toplumun
    açıkça varlığı da, Osmanlı yönetiminin yasalarına ters düşmekteydi.
    Diğer taraftan Bektaşilik, Osmanlı toplumu bağlamında varlığı bilinen
    ve genelde kabul görmüş bir kurumdu. İki topluluk arasındaki,
    evrenselliğe yönelik örtüşen inançların varlığı da göz önünde
    bulundurulduğunda, Sabetaycı müminlerin Bektaşiliğin çatısı altında
    varlıklarını devam ettirmeğe uygun bir düzen bulmuş olmalarını
    değerlendirmek mümkün olmakta.



    -Özellikle Selanik’te Bektaşi olduğunu söylemenin Osmanlı’nın son dönemi
    için Yahudi/Sabetaycı inançlı olduğunu söylemek anlamına geldiği ifade
    ediliyor. Çünkü görünüşte Selanik’teki dönme cemaatinin Bektaşi ve
    Mevlevi olarak bilindiği belirtiliyor. Siz buna katılıyor musunuz?



    Bu kanaatte her ne kadar gerçek payı mevcutsa da, olanları mümkün olduğu
    kadar gerçek boyutları içerisinde değerlendirmek gerekmekte. Görünüşte
    din değiştirmekle, insanın kendi köklerinden kopması mümkün olmuyor.
    Sabetaycı müminler Selanik’te genelde kendi aralarında evlendiler ve
    Müslümanlarla karışmadılar. Bunun yanı sıra, Müslüman gözükmekle eşit
    vatandaş haklarına sahip olmalarına ve Yahudi cemaatine vergi ödemekten
    muaf tutulmalarına rağmen, Sabetaycı aileler Selanik’te yer yer
    Yahudilerle aynı mahalleleri paylaştılar ve bir cemaatten ötekine
    serbestçe geçtiler. İspanyol Musevicesini yüzyıllar boyunca, anadilleri
    olarak korudular. Dinsel sorunlarına yanıt bulabilmek için, Yahudi
    ravlara danıştılar.



    -Siyasi kimliklerini geliştirmeye başlamaları daha sonra mı oldu?



    İkinci Meşrutiyet yıllarına doğru ise, terakki taraftarı Osmanlı kimliği
    etrafında siyasal ve kültürel kimliklerini geliştirdiler. Bu arada,
    Bektaşilik ve Mevlevilik çatısı altında başkaca ilerici unsurlarla
    birleşmeleri ve devrim hareketlerine fiilen karışmaları mümkün oldu.
    Zaten, bu çatı ile birleşmelerine uygun, ortak kavramlar alt yapısı
    evvelce mevcuttu. Bu bağlamda, konunun yeterince aydınlığa kavuşmamış
    bir yönünün anlaşılmasına çalışmakta yarar var. Bilindiği gibi, ihtida
    ettikten sonraki dönemde Sevi, Arnavutluk’ta Berat şehrine sürgün
    edilerek hayatını burada tamamlamıştır. Berat yakınlarında bulunduğu
    iddia edilen mezarının, Bektaşiler tarafından kutsal bir yer olarak
    kabul edilerek son zamanlara kadar ziyaret edildiği bildirilmiştir.
    Ayrıca, her sene Sevi’nin hatırasına burada bir panayır düzenlendiği de
    eklenmiştir. Sevi, Berat’a sürüldüğünde, kendisine bağlı bir miktar
    aile de buraya yerleşerek 30 sene kadar burada yasamağa devam etmiştir.
    Başka bir iddiaya göre Sevi, Arnavutluk’un güneyindeki Ftera
    kasabasında yaşamış ve bu aileler buraya yerleşerek bu kasabanın
    halkının bir kısmını oluşturmuştur. Hatta bir görüşe göre Arnavutluk’un
    güneyine özgü birtakım devrimci düşüncelerin çıkış noktasını da bu
    ailelerde aramak gerekmektedir.



    -Bu durumda ortaya nasıl bir kimlik çıktı?



    Osmanlı yönetiminin yerleşmesinden önce Makedonya halkının önemli bir
    kısmı, Hıristiyan heterodoksisi olarak bilinen Bogomil mezhebine
    mensuptu. Bu bakımdan, bunların Müslümanlığı kabul etmesi bir sorun
    oluşturmamış ve Bektaşiliğin burada kök salmasına uygun bir altyapı
    oluşturmuştur. Aynı şekilde, Sabetaycı ailelerin Arnavutluk’un Bektaşi
    toplumuna karışmaları, inançsal kimliklerini korumalarına yönelik ve
    gerçeklerle bağdaşan bir çözüm oluşturmuştur. Zamanla, Sabetaycı ve
    Bektaşi kimlikleri birbirleri ile uyuşarak, Dönme-Bektaşi-Mevlevi
    kimliği oluşmuştur. Kanımca, Makedonya’da yasamış ve Yahudi kökenleri
    açıkça belirlenmemiş ve Yahudi olduklarını iddia eden ve Sabetaycı
    toplumun 4’üncü bir kolu olarak kabul edebileceğimiz birtakım ailelerin
    çıkış noktasını da, bu toplumda aramak gerekmekte.



    Kaynak : Biyografi.net

      Forum Saati Perş. Mayıs 09, 2024 5:12 am