HAKKINDA YAZILANLAR
'Yahudi Aleviler'
Haşim Söylemez aksiyon.com.tr - Sayı: 664 - 27.08.2007
Kendilerini “Yahudi Alevi” olarak tanımlayan gruplar İsrail’den
Hacıbektaş’a inanç turları düzenliyor; semah dönüp Alevi dedesinden ders
alıyor. İsrailli ziyaretçilerin Türkiye’deki Alevilere yönelik merakı
dikkat çekiyor.
‘Semah, çok barışçıl; su gibi, uçmak gibi; sürekliliği ve doğallığı var.
Sonsuzdur. Bunu yaparak Tanrı’ya yakın olduğumu hissediyorum. Evimi
bir dergâha dönüştürdüm. Bazen kendim semah yapıyoruz, bazen de
arkadaşlarımla grup olarak yapıyorum. Ben Yahudi-Aleviyim. Ali ve Hacı
Bektaş-ı Veli benim rehberlerim. Tanrı’ya ulaşmanın yolu budur.”
“Yahudi Alevi olur mu?” demeyin; biz onların yalancısıyız. Yukarıdaki
sözler de onlardan birine, Yahudi asıllı Sarita Moas’a ait. Sarita Moas,
normal şartlar altında İsrailli bir Yahudi. Ancak kendisi için “Ben
Yahudi-Aleviyim” tabirini kullanıyor. Etnik ve dinî bakımdan mantığı
zorlayan bir kavram gibi görünse de kendi tabirleriyle “Yahudi-Aleviler”
yeryüzünde var; ve varlıklarını “iki çizgi arasında” sürdürmeye devam
ediyorlar. Henüz bir oluşum ve teşkilatlanmaları yok; ancak daha çok
kendilerini Bektaşi tarikatları içinde saklıyorlar. “Yahudi Aleviler”
her yıl 4 ila 6 defa Türkiye’ye bir nevi ‘inanç turları’ düzenliyorlar.
Konya’nın yanı sıra Alevilerin kutsal olarak kabul ettiği Nevşehir’deki
mekânları ziyaret ediyorlar. Özellikle son 6 yıldır artan bir sıklıkla
Hacıbektaş’ı ziyaret eden Yahudi Aleviler, buradaki köklü dergâhlardan
olan Ulusoylar Dergâhı’na bağlılar. Semah dönen Yahudi Aleviler,
“inançlarının gereğini” dedenin eşliğinde yerine getiriyorlar.
TÜRK ALEVİLERLE İLGİLİ BİLGİ TOPLUYORLAR
İsrail’de inançlarını yeterince yaşayamadıklarını söyleyen Mira adlı bir
başka ‘Yahudi Alevi’, Türkiye ziyaretlerini önemli bir ihtiyaç olarak
niteliyor: “İsrail’de Hacı Bektaş-ı Veli hakkında fazla bilgiye sahip
olmak mümkün değil. Buraya gelip daha çok bilgi ediniyoruz. Alevi
kardeşlerimizi görüyoruz. Dede nasıl yaşar, dervişler neler yapar,
bunları öğrenip kendi hayatımıza uyarlamaya çalışıyoruz. Önemli olan
Müslüman, Musevi, Hıristiyan olmak değil; insan olmaktır. Bu yol da
bizim yolumuzdur; her canlıya yer var.”
İsrail’den gelen “Yahudi Alevi” gruplar sadece “inançlarının gereğini”
yerine getirmiyor; Türkiye’deki Aleviler hakkında da geniş bilgiler
topluyorlar. Alevilerin konumları, siyasi durumları, Alevi gençliğinin
sıkıntıları da Yahudi Alevilerin dert edindiği konuların başında
geliyor. Bu amaçla gençlerle sık sık görüşen Yahudi Aleviler, onlara
sorular sorup kayıt altına alıyorlar.
DEDE ULUSOY: BİZİMLE BİRLER
Yahudi Alevilerin ziyaretgâhı Hacıbektaş’taki Ulusoylar Dergâhı’nın
dedesi Mehmet Münir Ulusoy, Alevi inancı gereği kapılarının herkese açık
olduğunu belirtirken, gelenlerin çoğunlukla adak için geldiklerini
vurguluyor. Yahudi Alevilerin bu amaçla gelmelerine rağmen kurban
kesmekten vazgeçip fakir ve öğrencilere yardım etmeyi tercih ettiğini
belirten Münir Ulusoy, “İnsanlar kardeştir. Bizde bütün hudutlar ortadan
kalkar. Farklı yerlerden gelen ve bizimle aynı inanca sahip insanların
bir mekânda buluşması doğaldır. Yahudilerin Anadolu’ya gelmelerinin
altında yatan en önemli neden, Anadolu’da Aleviliğin yaşanabilir
olduğunu görmelerinden kaynaklanıyor.” diyor.
İsrail’den gelen misafirleriyle aynı görüşleri paylaştıklarını ve
onlarla birlikte semah dönüp dua ettiklerini şöyle anlatıyor Münir
Ulusoy: “Bu insanlara bir şeyler verebiliyoruz ki buraya geliyorlar.
Bizimkileri aşan bir semah yapıyorlar. Biz hoşgörü sahibiyiz. Emevi
şeriatını kabul etmiyorlar. Allah’ın varlığına inanıyorlar. Dört kitap
ve peygamberlere saygı duyan bir sınıf. Bazen ibadete giriyoruz. Daire
çizip kitap okunuyor, üç tane delil (mum) yakıyorlar. Dualar ediliyor,
sonra ekmek tuza batırılıp yeniyor. Benzer taraflarımız var. Hacı
Bektaş-ı Veli, bir kitlenin velisi değil, bütün canlıların velisidir.
Bunu öyle kabul ediyorlar.”
CAMİDE DUA İZNİ İSTEDİLER
Peki, kendilerini Yahudi Alevi olarak tanımlayan, Hacı Bektaş-ı Veli
yolunda gittiklerini söyleyen ve Hz. Ali’ye kutsiyet atfeden Yahudi
Alevilerin tarihsel arka planı var mı? Gün yüzüne yeni yeni çıkmaya
başlayan bu ilginç topluluk hakkında detaylı olmasa da bazı bilgiler
bulunuyor.
Sabetaycılık, Ladino ve Kripto Yahudi cemaatleri konusunda uzman
isimlerden araştırmacı-yazar Dr. Gad Nassi, “Yahudi Alevi”
tanımlamasının altında henüz kurumsallaşmış bir topluluğun
olamayabileceğini söylüyor. Ancak Nassi, bu kavrama farklı bir açıdan
yaklaşarak “Yahudi Aleviler” tabirini destekler mahiyette bir yorumda
bulunuyor: “Olsa olsa, Anadolu Alevi inancının tüm inançlara saygılı
olmayı ve hoşgörüyü öneren ilkelerinden ve bu ilkelere bağlı Sabetaycı
ilkelerden esinlenerek, Aleviliğin İslam ve Yahudi dünyası arasında bir
köprü oluşturabileceği görüşü etrafında birleşen bir insan kümesinden bahsedebiliriz.”
Dr. Gad Nassi, konuyla ilgili örnekler de vererek meseleyi daha da
detaylandırıyor: “The Jerusalem Post gazetesinde rastladığım bir
haberde, bu topluluğa bağlı iki kişinin, Yafa’daki Hasan Bey Camii’nde
dua etmek için yaptıkları müracaatın, cami yetkilileri tarafından
reddedildiğini okudum. Bilebildiğim kadarıyla bu hareketin başını, Bar
Ilan Üniversitesi öğretim üyelerinden Prof. Avraham Elkayam çekmektedir.
Elkayam, iyi niyetli ve değerli bir bilim adamıdır.”
MUSEVİLERİN GİZLENME AMACIYLA GELİŞTİ
16. yüzyıldan itibaren Akdeniz çevresinde bazı ülkelere yayılan
Alevi-Bektaşilik inancının, Yahudiler tarafından korunmak amacıyla bir
şemsiye olarak kullanılmaya başladığı belirtiliyor. Kendilerini gizlemek
isteyen Yahudiler, Bektaşi dergâhlarına girerek Bektaşiler gibi
davranmaya çalıştı. Zamanla Alevilerle kan bağını geliştiren Yahudiler,
Alevilikle birleşip Yahudi-Alevi inancını doğurdular. Bunlar daha çok
kendilerini gizleyerek yüzyıllarca hem Aleviler hem de Bektaşiler içinde
yaşadılar.
Yahudi-Alevilerin diğer kolu ise Kürt Yahudiler içinde gizlenerek
gelişti. Osmanlı resmî nüfus sayımına göre 1881’de bugünkü Kuzey Irak
coğrafyasını kapsayan Musul ve Şehrizor vilayetlerinde toplam 4 bin 286
Musevi cemaati mensubu yaşıyordu. Bu sayı 1924’te daha da artmış. Musul
sorununu çözmek için kurulan Milletler Cemiyeti heyet raporunda,
Süleymaniye’de 1550, Erbil’de 2 bin 750, Musul’da 7 bin 550 Yahudi’nin
bulunduğu belirtiliyor. Bunlar “Kürt Yahudiler” olarak geçiyor; ancak
bazı kaynaklar Kürt Yahudiler içinde, Kürtlerle birlikte hareket eden
Yahudi-Alevilerin olduğunu tespit ediyor.
Yahudi-Alevilerin tıpkı Kürtler gibi İsrail ile sıkı ilişki içinde
oldukları, önemli bir kısmının İsrail devletinin kuruluşundan sonra
buraya geçtiği kaydediliyor. 1996 yılında Kürtleri ayaklandırmak için
başlatılan hareket başarısız olunca Saddam Hüseyin tarafından Kuzey
Irak’ta sıkıştırılan Kürtlerin önemli bir kısmının Yahudi olduğu dile
getiriliyor. Kürt Yahudilerle birlikte Yahudi Aleviler de bunların
arasındaydı. Bunların bir kısmı önce Guam’a daha sonra ABD’ye götürüldü.
İSİS TARİKATI VE YAHUDİ ALEVİLER
Yahudi- Aleviler, Bektaşilik ve Aleviliğin Musevilerin İSİS inancına
benzediğini ileri sürüyor. İSİS tarikatının, Hz. İsa’nın doğumundan 3
bin yıl önce var olduğuna inanılıyor. Bu tarikatın daha sonra Terapoy ve
ardından ise Kabala olarak kendisini tanımladığı görüşü hâkim.
Yahudi-Alevilerin İSİS tarikatıyla benzeştiklerini söylemelerinde, bu
tarikatta sufi anlayışının olması büyük etken. Bu anlayış, yaratıcıya
ulaşma yolunda bütün dinlerden faydalanmayı onaylıyor; ancak söz konusu
dinlerin getirdiği kuralları da mümkün olduğunca kabul etmiyorlar.
Yahudi Aleviler, “Alevilik öğretileri ile İSİS inancının Mısır’da
birleştiği” iddiasını da söz konusu bağı kurmada temel dayanak
gösteriyorlar.
Yahudi Alevilerden Milly Miller, İSİS inancı ile Alevi Bektaşiliğin aynı
kaynaktan beslendiği tezini savunarak, inançlarının İslam’daki
tasavvuf anlayışı ve Hacı Bektaş-ı Veli’nin felsefesini birlikte
sunduğunu söylüyor: “Yaratıcıdan gelecekler papaz, haham ya da
hocaların etkisiyle değil, direkt bizimle Tanrı arasında gerçekleşecek
bir olaydır. Dede yol göstericidir. Aracı değildir. Semah ile biz
istediğimiz yere ulaşıyoruz.”
SAYILARI BİLİNMİYOR
Hacıbektaş Müzesi’nin avlusunda bulunan Üçler Çeşmesi’nin ortasındaki
Mühr-ü Süleyman motifi, Yahudi-Alevileri için büyük anlamlar taşıyor.
Yahudiler, altı köşeli yıldız ve ortasındaki gül motifinden Hacı
Bektaş-ı Veli ile bağları olduğunu ispata çalışıyorlar. Çeşmenin
ortasındaki altı köşeli yıldız da buna önemli bir ‘delil’ olarak
gösteriliyor. Ancak bu yıldızın ortasındaki gül motifinin Selçuklulardan
beri kullanıldığını unutmamak gerek.
Yahudi Aleviler İsrail’de inançlarından dolayı rahat olmadıklarını,
büyük sıkıntılar yaşadıklarını da dile getiriyorlar. Ancak kendileri
gibi düşünen ve yavaş yavaş ‘asılını’ kabul eden Yahudilerin sayısının
her geçen gün attığına da dikkat çekiyorlar. Fakat, konuştuğumuz
ziyaretçiler İsrail’de ne kadar ‘Yahudi Alevi’ olduğu konusunda bir
tahminde bulunmaktan kaçınıyor. Hacıbektaş’tan, kafamızda soru
işaretleriyle ayrılıyoruz.
Sosyolog Müfit Yüksel: ALEVİ KİMLİĞİNİ SAPTIRMA PROJESİ DE MEVCUT
-Bir grup İsrailli, kendilerine Yahudi-Alevi diyerek semah yapıyor. Bu kavram doğru bir tanımlama olabilir mi?
Bunlar modern dönemde ortaya çıkmış birtakım oluşumlardır. 80-90 yıl
önce Hıristiyan kökenli Bektaşiler vardı. Bektaşiliğin içine girmiş;
ancak Hıristiyanlardı. Ama bu genel bir eğilim değildi. Son dönemlerdeki
hadiselerin iki yönü var. Postmodernite karışık kimlikler oluşturmaya
başladı. Mesela Amerika'da kendini Müslüman kabul etmeyen Nakşibendîler
var. Yeni yapılar, yeni bir kimlik oluşturuyorlar. Her şey gider
düşüncesiyle kuralsızlık kuralı gereğince hareket ediyorlar.
Postmodernizm bu tür projelere müsait ve elverişli bir ortam
oluşturuyor. Birçok inancın içi boşaltılarak birbirilerine monte edilip
seküler bir yapı oluşturuluyor.
-Bu oluşumların sorumlusu modernite mi?
Burada planlı bir durum da söz konusu. Alevilik kimliğini Müslümanlık
dışında başka bir yere kaydırma projeleri de var. Bektaşi olmuş Avrupalı
ve Amerikalılara rastladım, onlarla görüştüm. Hıristiyanlıklarını
koruyor; ama Bektaşi oluyorlar. Bu tür yönelimler söz konusu. Ama
eskiden bir hassasiyet vardı. Alevilerin içinde hassasiyet gösterenler
de var. Fakat 'biz 72 millete bir bakarız' diyerek Aleviliğin
İslamiyet'e bağlılığını çok umursamayan kişiler, dedeler var. Bektaşi
halife babası Teoman Göre'ye gelen Hıristiyanlar var; bunlar Müslüman
değiller. Aynı şekilde Mevlana'nın "İslamiyet'i aşan evrensel mesajları"
diyerek birtakım çabalara giriliyor. İslamiyet'i aşan evrensel bir
mesaj olmaz. Tarikat ve tasavvufların temelinde İslamiyet var,
İslamiyet'in içinde oluşmuşlar.
-Sabeytacıların kendilerini Bektaşi tarikatı içinde gizlediklerini biliyoruz. Bu günümüzde de devam eden bir durum mu?
Bir kısım Sabeytacılar Bektaşi, Melami ve Mevlevi tarikatlarına
girdiler; yükselip baba, dede oldular. Selanik'te son postişınlerden
İshak Dede bunlardan birisi. Eski Dışişleri Bakanı Emre Gönensay'ın
dedesidir. Yenişehirli Hasan Baba da böyledir. Günümüzde Bektaşilik
içinde ciddi bir şekilde devam eden Sabeytacı etkisi var. Bektaşiliğin
Babazan kolu içinde Sabetaycı unsurun ağırlığı çok daha belirgindir.
Bundan rahatsız olan Alevi ve Bektaşiler var. Turgut Koca Halife Babanın
oğlu Şevki Koca bu konudaki rahatsızlığını çok dile getirmiştir.
Dr. Gad Nassi: BİR DÖNME-BEKTAŞİ KİMLİĞİ VAR
Musevi cemaati genelde kapalı kalmayı tercih eden bir topluluk. Kendini
gizleyen ve kripto olarak tanımlanan Yahudilerin ise deşifre olma
ihtimali çok zor. Bu sebeple, onlarla ilgili bilgileri yazılı
kaynaklarda görmek pek mümkün değil. Sabetaycılık, Ladino ve Kripto
Yahudi cemaatleri konusunda uzman araştırmacı-yazar Dr. Gad Nassi,
Yahudi cemaati ile Bektaşi ve Alevi ilişkisini Aksiyon’a değerlendirdi.
-Bektaşiliğin Balkanlar, Ege adaları, Marmara ve Ege Bölgesi’ndeki
Yahudi cemaatleri için bir şemsiye tarikat ve perde görevi gördüğü
görüşünü nasıl değerlendiriyorsunuz?
Sabetaycı hareketin uyandığı ve geliştiği tarih dilimi, gerek Osmanlı
toplumu ve gerekse de Yahudi dünyası için, siyasal, toplumsal ve
inançsal bir bunalımın temsilcisi ve bir felaketin habercisi olarak
algılanmıştır. Bu bağlamda, ilahi bir kurtarıcı beklentisi her iki
tarafın özellikle gizemci ve heterodoksiye yönelik kesimlerine hâkimdi.
Böylelikle, Sabetaycılığın beşiği olan bu bölgelerdeki Yahudi
cemaatleri ile Bektaşiler arasında, bir inanç ve kader birliğinin var
olduğu kanaati uyanmış ve bu da, iki kesimin birbirlerine manen
yakınlaşmasına yol açmıştır. Sabetaycı inanç, Sevi’nin ihtidası ile
‘resmen’ son bulmuştur. Aynı şekilde, bu inanca bağlı bir toplumun
açıkça varlığı da, Osmanlı yönetiminin yasalarına ters düşmekteydi.
Diğer taraftan Bektaşilik, Osmanlı toplumu bağlamında varlığı bilinen
ve genelde kabul görmüş bir kurumdu. İki topluluk arasındaki,
evrenselliğe yönelik örtüşen inançların varlığı da göz önünde
bulundurulduğunda, Sabetaycı müminlerin Bektaşiliğin çatısı altında
varlıklarını devam ettirmeğe uygun bir düzen bulmuş olmalarını
değerlendirmek mümkün olmakta.
-Özellikle Selanik’te Bektaşi olduğunu söylemenin Osmanlı’nın son dönemi
için Yahudi/Sabetaycı inançlı olduğunu söylemek anlamına geldiği ifade
ediliyor. Çünkü görünüşte Selanik’teki dönme cemaatinin Bektaşi ve
Mevlevi olarak bilindiği belirtiliyor. Siz buna katılıyor musunuz?
Bu kanaatte her ne kadar gerçek payı mevcutsa da, olanları mümkün olduğu
kadar gerçek boyutları içerisinde değerlendirmek gerekmekte. Görünüşte
din değiştirmekle, insanın kendi köklerinden kopması mümkün olmuyor.
Sabetaycı müminler Selanik’te genelde kendi aralarında evlendiler ve
Müslümanlarla karışmadılar. Bunun yanı sıra, Müslüman gözükmekle eşit
vatandaş haklarına sahip olmalarına ve Yahudi cemaatine vergi ödemekten
muaf tutulmalarına rağmen, Sabetaycı aileler Selanik’te yer yer
Yahudilerle aynı mahalleleri paylaştılar ve bir cemaatten ötekine
serbestçe geçtiler. İspanyol Musevicesini yüzyıllar boyunca, anadilleri
olarak korudular. Dinsel sorunlarına yanıt bulabilmek için, Yahudi
ravlara danıştılar.
-Siyasi kimliklerini geliştirmeye başlamaları daha sonra mı oldu?
İkinci Meşrutiyet yıllarına doğru ise, terakki taraftarı Osmanlı kimliği
etrafında siyasal ve kültürel kimliklerini geliştirdiler. Bu arada,
Bektaşilik ve Mevlevilik çatısı altında başkaca ilerici unsurlarla
birleşmeleri ve devrim hareketlerine fiilen karışmaları mümkün oldu.
Zaten, bu çatı ile birleşmelerine uygun, ortak kavramlar alt yapısı
evvelce mevcuttu. Bu bağlamda, konunun yeterince aydınlığa kavuşmamış
bir yönünün anlaşılmasına çalışmakta yarar var. Bilindiği gibi, ihtida
ettikten sonraki dönemde Sevi, Arnavutluk’ta Berat şehrine sürgün
edilerek hayatını burada tamamlamıştır. Berat yakınlarında bulunduğu
iddia edilen mezarının, Bektaşiler tarafından kutsal bir yer olarak
kabul edilerek son zamanlara kadar ziyaret edildiği bildirilmiştir.
Ayrıca, her sene Sevi’nin hatırasına burada bir panayır düzenlendiği de
eklenmiştir. Sevi, Berat’a sürüldüğünde, kendisine bağlı bir miktar
aile de buraya yerleşerek 30 sene kadar burada yasamağa devam etmiştir.
Başka bir iddiaya göre Sevi, Arnavutluk’un güneyindeki Ftera
kasabasında yaşamış ve bu aileler buraya yerleşerek bu kasabanın
halkının bir kısmını oluşturmuştur. Hatta bir görüşe göre Arnavutluk’un
güneyine özgü birtakım devrimci düşüncelerin çıkış noktasını da bu
ailelerde aramak gerekmektedir.
-Bu durumda ortaya nasıl bir kimlik çıktı?
Osmanlı yönetiminin yerleşmesinden önce Makedonya halkının önemli bir
kısmı, Hıristiyan heterodoksisi olarak bilinen Bogomil mezhebine
mensuptu. Bu bakımdan, bunların Müslümanlığı kabul etmesi bir sorun
oluşturmamış ve Bektaşiliğin burada kök salmasına uygun bir altyapı
oluşturmuştur. Aynı şekilde, Sabetaycı ailelerin Arnavutluk’un Bektaşi
toplumuna karışmaları, inançsal kimliklerini korumalarına yönelik ve
gerçeklerle bağdaşan bir çözüm oluşturmuştur. Zamanla, Sabetaycı ve
Bektaşi kimlikleri birbirleri ile uyuşarak, Dönme-Bektaşi-Mevlevi
kimliği oluşmuştur. Kanımca, Makedonya’da yasamış ve Yahudi kökenleri
açıkça belirlenmemiş ve Yahudi olduklarını iddia eden ve Sabetaycı
toplumun 4’üncü bir kolu olarak kabul edebileceğimiz birtakım ailelerin
çıkış noktasını da, bu toplumda aramak gerekmekte.
Kaynak : Biyografi.net
'Yahudi Aleviler'
Haşim Söylemez aksiyon.com.tr - Sayı: 664 - 27.08.2007
Kendilerini “Yahudi Alevi” olarak tanımlayan gruplar İsrail’den
Hacıbektaş’a inanç turları düzenliyor; semah dönüp Alevi dedesinden ders
alıyor. İsrailli ziyaretçilerin Türkiye’deki Alevilere yönelik merakı
dikkat çekiyor.
‘Semah, çok barışçıl; su gibi, uçmak gibi; sürekliliği ve doğallığı var.
Sonsuzdur. Bunu yaparak Tanrı’ya yakın olduğumu hissediyorum. Evimi
bir dergâha dönüştürdüm. Bazen kendim semah yapıyoruz, bazen de
arkadaşlarımla grup olarak yapıyorum. Ben Yahudi-Aleviyim. Ali ve Hacı
Bektaş-ı Veli benim rehberlerim. Tanrı’ya ulaşmanın yolu budur.”
“Yahudi Alevi olur mu?” demeyin; biz onların yalancısıyız. Yukarıdaki
sözler de onlardan birine, Yahudi asıllı Sarita Moas’a ait. Sarita Moas,
normal şartlar altında İsrailli bir Yahudi. Ancak kendisi için “Ben
Yahudi-Aleviyim” tabirini kullanıyor. Etnik ve dinî bakımdan mantığı
zorlayan bir kavram gibi görünse de kendi tabirleriyle “Yahudi-Aleviler”
yeryüzünde var; ve varlıklarını “iki çizgi arasında” sürdürmeye devam
ediyorlar. Henüz bir oluşum ve teşkilatlanmaları yok; ancak daha çok
kendilerini Bektaşi tarikatları içinde saklıyorlar. “Yahudi Aleviler”
her yıl 4 ila 6 defa Türkiye’ye bir nevi ‘inanç turları’ düzenliyorlar.
Konya’nın yanı sıra Alevilerin kutsal olarak kabul ettiği Nevşehir’deki
mekânları ziyaret ediyorlar. Özellikle son 6 yıldır artan bir sıklıkla
Hacıbektaş’ı ziyaret eden Yahudi Aleviler, buradaki köklü dergâhlardan
olan Ulusoylar Dergâhı’na bağlılar. Semah dönen Yahudi Aleviler,
“inançlarının gereğini” dedenin eşliğinde yerine getiriyorlar.
TÜRK ALEVİLERLE İLGİLİ BİLGİ TOPLUYORLAR
İsrail’de inançlarını yeterince yaşayamadıklarını söyleyen Mira adlı bir
başka ‘Yahudi Alevi’, Türkiye ziyaretlerini önemli bir ihtiyaç olarak
niteliyor: “İsrail’de Hacı Bektaş-ı Veli hakkında fazla bilgiye sahip
olmak mümkün değil. Buraya gelip daha çok bilgi ediniyoruz. Alevi
kardeşlerimizi görüyoruz. Dede nasıl yaşar, dervişler neler yapar,
bunları öğrenip kendi hayatımıza uyarlamaya çalışıyoruz. Önemli olan
Müslüman, Musevi, Hıristiyan olmak değil; insan olmaktır. Bu yol da
bizim yolumuzdur; her canlıya yer var.”
İsrail’den gelen “Yahudi Alevi” gruplar sadece “inançlarının gereğini”
yerine getirmiyor; Türkiye’deki Aleviler hakkında da geniş bilgiler
topluyorlar. Alevilerin konumları, siyasi durumları, Alevi gençliğinin
sıkıntıları da Yahudi Alevilerin dert edindiği konuların başında
geliyor. Bu amaçla gençlerle sık sık görüşen Yahudi Aleviler, onlara
sorular sorup kayıt altına alıyorlar.
DEDE ULUSOY: BİZİMLE BİRLER
Yahudi Alevilerin ziyaretgâhı Hacıbektaş’taki Ulusoylar Dergâhı’nın
dedesi Mehmet Münir Ulusoy, Alevi inancı gereği kapılarının herkese açık
olduğunu belirtirken, gelenlerin çoğunlukla adak için geldiklerini
vurguluyor. Yahudi Alevilerin bu amaçla gelmelerine rağmen kurban
kesmekten vazgeçip fakir ve öğrencilere yardım etmeyi tercih ettiğini
belirten Münir Ulusoy, “İnsanlar kardeştir. Bizde bütün hudutlar ortadan
kalkar. Farklı yerlerden gelen ve bizimle aynı inanca sahip insanların
bir mekânda buluşması doğaldır. Yahudilerin Anadolu’ya gelmelerinin
altında yatan en önemli neden, Anadolu’da Aleviliğin yaşanabilir
olduğunu görmelerinden kaynaklanıyor.” diyor.
İsrail’den gelen misafirleriyle aynı görüşleri paylaştıklarını ve
onlarla birlikte semah dönüp dua ettiklerini şöyle anlatıyor Münir
Ulusoy: “Bu insanlara bir şeyler verebiliyoruz ki buraya geliyorlar.
Bizimkileri aşan bir semah yapıyorlar. Biz hoşgörü sahibiyiz. Emevi
şeriatını kabul etmiyorlar. Allah’ın varlığına inanıyorlar. Dört kitap
ve peygamberlere saygı duyan bir sınıf. Bazen ibadete giriyoruz. Daire
çizip kitap okunuyor, üç tane delil (mum) yakıyorlar. Dualar ediliyor,
sonra ekmek tuza batırılıp yeniyor. Benzer taraflarımız var. Hacı
Bektaş-ı Veli, bir kitlenin velisi değil, bütün canlıların velisidir.
Bunu öyle kabul ediyorlar.”
CAMİDE DUA İZNİ İSTEDİLER
Peki, kendilerini Yahudi Alevi olarak tanımlayan, Hacı Bektaş-ı Veli
yolunda gittiklerini söyleyen ve Hz. Ali’ye kutsiyet atfeden Yahudi
Alevilerin tarihsel arka planı var mı? Gün yüzüne yeni yeni çıkmaya
başlayan bu ilginç topluluk hakkında detaylı olmasa da bazı bilgiler
bulunuyor.
Sabetaycılık, Ladino ve Kripto Yahudi cemaatleri konusunda uzman
isimlerden araştırmacı-yazar Dr. Gad Nassi, “Yahudi Alevi”
tanımlamasının altında henüz kurumsallaşmış bir topluluğun
olamayabileceğini söylüyor. Ancak Nassi, bu kavrama farklı bir açıdan
yaklaşarak “Yahudi Aleviler” tabirini destekler mahiyette bir yorumda
bulunuyor: “Olsa olsa, Anadolu Alevi inancının tüm inançlara saygılı
olmayı ve hoşgörüyü öneren ilkelerinden ve bu ilkelere bağlı Sabetaycı
ilkelerden esinlenerek, Aleviliğin İslam ve Yahudi dünyası arasında bir
köprü oluşturabileceği görüşü etrafında birleşen bir insan kümesinden bahsedebiliriz.”
Dr. Gad Nassi, konuyla ilgili örnekler de vererek meseleyi daha da
detaylandırıyor: “The Jerusalem Post gazetesinde rastladığım bir
haberde, bu topluluğa bağlı iki kişinin, Yafa’daki Hasan Bey Camii’nde
dua etmek için yaptıkları müracaatın, cami yetkilileri tarafından
reddedildiğini okudum. Bilebildiğim kadarıyla bu hareketin başını, Bar
Ilan Üniversitesi öğretim üyelerinden Prof. Avraham Elkayam çekmektedir.
Elkayam, iyi niyetli ve değerli bir bilim adamıdır.”
MUSEVİLERİN GİZLENME AMACIYLA GELİŞTİ
16. yüzyıldan itibaren Akdeniz çevresinde bazı ülkelere yayılan
Alevi-Bektaşilik inancının, Yahudiler tarafından korunmak amacıyla bir
şemsiye olarak kullanılmaya başladığı belirtiliyor. Kendilerini gizlemek
isteyen Yahudiler, Bektaşi dergâhlarına girerek Bektaşiler gibi
davranmaya çalıştı. Zamanla Alevilerle kan bağını geliştiren Yahudiler,
Alevilikle birleşip Yahudi-Alevi inancını doğurdular. Bunlar daha çok
kendilerini gizleyerek yüzyıllarca hem Aleviler hem de Bektaşiler içinde
yaşadılar.
Yahudi-Alevilerin diğer kolu ise Kürt Yahudiler içinde gizlenerek
gelişti. Osmanlı resmî nüfus sayımına göre 1881’de bugünkü Kuzey Irak
coğrafyasını kapsayan Musul ve Şehrizor vilayetlerinde toplam 4 bin 286
Musevi cemaati mensubu yaşıyordu. Bu sayı 1924’te daha da artmış. Musul
sorununu çözmek için kurulan Milletler Cemiyeti heyet raporunda,
Süleymaniye’de 1550, Erbil’de 2 bin 750, Musul’da 7 bin 550 Yahudi’nin
bulunduğu belirtiliyor. Bunlar “Kürt Yahudiler” olarak geçiyor; ancak
bazı kaynaklar Kürt Yahudiler içinde, Kürtlerle birlikte hareket eden
Yahudi-Alevilerin olduğunu tespit ediyor.
Yahudi-Alevilerin tıpkı Kürtler gibi İsrail ile sıkı ilişki içinde
oldukları, önemli bir kısmının İsrail devletinin kuruluşundan sonra
buraya geçtiği kaydediliyor. 1996 yılında Kürtleri ayaklandırmak için
başlatılan hareket başarısız olunca Saddam Hüseyin tarafından Kuzey
Irak’ta sıkıştırılan Kürtlerin önemli bir kısmının Yahudi olduğu dile
getiriliyor. Kürt Yahudilerle birlikte Yahudi Aleviler de bunların
arasındaydı. Bunların bir kısmı önce Guam’a daha sonra ABD’ye götürüldü.
İSİS TARİKATI VE YAHUDİ ALEVİLER
Yahudi- Aleviler, Bektaşilik ve Aleviliğin Musevilerin İSİS inancına
benzediğini ileri sürüyor. İSİS tarikatının, Hz. İsa’nın doğumundan 3
bin yıl önce var olduğuna inanılıyor. Bu tarikatın daha sonra Terapoy ve
ardından ise Kabala olarak kendisini tanımladığı görüşü hâkim.
Yahudi-Alevilerin İSİS tarikatıyla benzeştiklerini söylemelerinde, bu
tarikatta sufi anlayışının olması büyük etken. Bu anlayış, yaratıcıya
ulaşma yolunda bütün dinlerden faydalanmayı onaylıyor; ancak söz konusu
dinlerin getirdiği kuralları da mümkün olduğunca kabul etmiyorlar.
Yahudi Aleviler, “Alevilik öğretileri ile İSİS inancının Mısır’da
birleştiği” iddiasını da söz konusu bağı kurmada temel dayanak
gösteriyorlar.
Yahudi Alevilerden Milly Miller, İSİS inancı ile Alevi Bektaşiliğin aynı
kaynaktan beslendiği tezini savunarak, inançlarının İslam’daki
tasavvuf anlayışı ve Hacı Bektaş-ı Veli’nin felsefesini birlikte
sunduğunu söylüyor: “Yaratıcıdan gelecekler papaz, haham ya da
hocaların etkisiyle değil, direkt bizimle Tanrı arasında gerçekleşecek
bir olaydır. Dede yol göstericidir. Aracı değildir. Semah ile biz
istediğimiz yere ulaşıyoruz.”
SAYILARI BİLİNMİYOR
Hacıbektaş Müzesi’nin avlusunda bulunan Üçler Çeşmesi’nin ortasındaki
Mühr-ü Süleyman motifi, Yahudi-Alevileri için büyük anlamlar taşıyor.
Yahudiler, altı köşeli yıldız ve ortasındaki gül motifinden Hacı
Bektaş-ı Veli ile bağları olduğunu ispata çalışıyorlar. Çeşmenin
ortasındaki altı köşeli yıldız da buna önemli bir ‘delil’ olarak
gösteriliyor. Ancak bu yıldızın ortasındaki gül motifinin Selçuklulardan
beri kullanıldığını unutmamak gerek.
Yahudi Aleviler İsrail’de inançlarından dolayı rahat olmadıklarını,
büyük sıkıntılar yaşadıklarını da dile getiriyorlar. Ancak kendileri
gibi düşünen ve yavaş yavaş ‘asılını’ kabul eden Yahudilerin sayısının
her geçen gün attığına da dikkat çekiyorlar. Fakat, konuştuğumuz
ziyaretçiler İsrail’de ne kadar ‘Yahudi Alevi’ olduğu konusunda bir
tahminde bulunmaktan kaçınıyor. Hacıbektaş’tan, kafamızda soru
işaretleriyle ayrılıyoruz.
Sosyolog Müfit Yüksel: ALEVİ KİMLİĞİNİ SAPTIRMA PROJESİ DE MEVCUT
-Bir grup İsrailli, kendilerine Yahudi-Alevi diyerek semah yapıyor. Bu kavram doğru bir tanımlama olabilir mi?
Bunlar modern dönemde ortaya çıkmış birtakım oluşumlardır. 80-90 yıl
önce Hıristiyan kökenli Bektaşiler vardı. Bektaşiliğin içine girmiş;
ancak Hıristiyanlardı. Ama bu genel bir eğilim değildi. Son dönemlerdeki
hadiselerin iki yönü var. Postmodernite karışık kimlikler oluşturmaya
başladı. Mesela Amerika'da kendini Müslüman kabul etmeyen Nakşibendîler
var. Yeni yapılar, yeni bir kimlik oluşturuyorlar. Her şey gider
düşüncesiyle kuralsızlık kuralı gereğince hareket ediyorlar.
Postmodernizm bu tür projelere müsait ve elverişli bir ortam
oluşturuyor. Birçok inancın içi boşaltılarak birbirilerine monte edilip
seküler bir yapı oluşturuluyor.
-Bu oluşumların sorumlusu modernite mi?
Burada planlı bir durum da söz konusu. Alevilik kimliğini Müslümanlık
dışında başka bir yere kaydırma projeleri de var. Bektaşi olmuş Avrupalı
ve Amerikalılara rastladım, onlarla görüştüm. Hıristiyanlıklarını
koruyor; ama Bektaşi oluyorlar. Bu tür yönelimler söz konusu. Ama
eskiden bir hassasiyet vardı. Alevilerin içinde hassasiyet gösterenler
de var. Fakat 'biz 72 millete bir bakarız' diyerek Aleviliğin
İslamiyet'e bağlılığını çok umursamayan kişiler, dedeler var. Bektaşi
halife babası Teoman Göre'ye gelen Hıristiyanlar var; bunlar Müslüman
değiller. Aynı şekilde Mevlana'nın "İslamiyet'i aşan evrensel mesajları"
diyerek birtakım çabalara giriliyor. İslamiyet'i aşan evrensel bir
mesaj olmaz. Tarikat ve tasavvufların temelinde İslamiyet var,
İslamiyet'in içinde oluşmuşlar.
-Sabeytacıların kendilerini Bektaşi tarikatı içinde gizlediklerini biliyoruz. Bu günümüzde de devam eden bir durum mu?
Bir kısım Sabeytacılar Bektaşi, Melami ve Mevlevi tarikatlarına
girdiler; yükselip baba, dede oldular. Selanik'te son postişınlerden
İshak Dede bunlardan birisi. Eski Dışişleri Bakanı Emre Gönensay'ın
dedesidir. Yenişehirli Hasan Baba da böyledir. Günümüzde Bektaşilik
içinde ciddi bir şekilde devam eden Sabeytacı etkisi var. Bektaşiliğin
Babazan kolu içinde Sabetaycı unsurun ağırlığı çok daha belirgindir.
Bundan rahatsız olan Alevi ve Bektaşiler var. Turgut Koca Halife Babanın
oğlu Şevki Koca bu konudaki rahatsızlığını çok dile getirmiştir.
Dr. Gad Nassi: BİR DÖNME-BEKTAŞİ KİMLİĞİ VAR
Musevi cemaati genelde kapalı kalmayı tercih eden bir topluluk. Kendini
gizleyen ve kripto olarak tanımlanan Yahudilerin ise deşifre olma
ihtimali çok zor. Bu sebeple, onlarla ilgili bilgileri yazılı
kaynaklarda görmek pek mümkün değil. Sabetaycılık, Ladino ve Kripto
Yahudi cemaatleri konusunda uzman araştırmacı-yazar Dr. Gad Nassi,
Yahudi cemaati ile Bektaşi ve Alevi ilişkisini Aksiyon’a değerlendirdi.
-Bektaşiliğin Balkanlar, Ege adaları, Marmara ve Ege Bölgesi’ndeki
Yahudi cemaatleri için bir şemsiye tarikat ve perde görevi gördüğü
görüşünü nasıl değerlendiriyorsunuz?
Sabetaycı hareketin uyandığı ve geliştiği tarih dilimi, gerek Osmanlı
toplumu ve gerekse de Yahudi dünyası için, siyasal, toplumsal ve
inançsal bir bunalımın temsilcisi ve bir felaketin habercisi olarak
algılanmıştır. Bu bağlamda, ilahi bir kurtarıcı beklentisi her iki
tarafın özellikle gizemci ve heterodoksiye yönelik kesimlerine hâkimdi.
Böylelikle, Sabetaycılığın beşiği olan bu bölgelerdeki Yahudi
cemaatleri ile Bektaşiler arasında, bir inanç ve kader birliğinin var
olduğu kanaati uyanmış ve bu da, iki kesimin birbirlerine manen
yakınlaşmasına yol açmıştır. Sabetaycı inanç, Sevi’nin ihtidası ile
‘resmen’ son bulmuştur. Aynı şekilde, bu inanca bağlı bir toplumun
açıkça varlığı da, Osmanlı yönetiminin yasalarına ters düşmekteydi.
Diğer taraftan Bektaşilik, Osmanlı toplumu bağlamında varlığı bilinen
ve genelde kabul görmüş bir kurumdu. İki topluluk arasındaki,
evrenselliğe yönelik örtüşen inançların varlığı da göz önünde
bulundurulduğunda, Sabetaycı müminlerin Bektaşiliğin çatısı altında
varlıklarını devam ettirmeğe uygun bir düzen bulmuş olmalarını
değerlendirmek mümkün olmakta.
-Özellikle Selanik’te Bektaşi olduğunu söylemenin Osmanlı’nın son dönemi
için Yahudi/Sabetaycı inançlı olduğunu söylemek anlamına geldiği ifade
ediliyor. Çünkü görünüşte Selanik’teki dönme cemaatinin Bektaşi ve
Mevlevi olarak bilindiği belirtiliyor. Siz buna katılıyor musunuz?
Bu kanaatte her ne kadar gerçek payı mevcutsa da, olanları mümkün olduğu
kadar gerçek boyutları içerisinde değerlendirmek gerekmekte. Görünüşte
din değiştirmekle, insanın kendi köklerinden kopması mümkün olmuyor.
Sabetaycı müminler Selanik’te genelde kendi aralarında evlendiler ve
Müslümanlarla karışmadılar. Bunun yanı sıra, Müslüman gözükmekle eşit
vatandaş haklarına sahip olmalarına ve Yahudi cemaatine vergi ödemekten
muaf tutulmalarına rağmen, Sabetaycı aileler Selanik’te yer yer
Yahudilerle aynı mahalleleri paylaştılar ve bir cemaatten ötekine
serbestçe geçtiler. İspanyol Musevicesini yüzyıllar boyunca, anadilleri
olarak korudular. Dinsel sorunlarına yanıt bulabilmek için, Yahudi
ravlara danıştılar.
-Siyasi kimliklerini geliştirmeye başlamaları daha sonra mı oldu?
İkinci Meşrutiyet yıllarına doğru ise, terakki taraftarı Osmanlı kimliği
etrafında siyasal ve kültürel kimliklerini geliştirdiler. Bu arada,
Bektaşilik ve Mevlevilik çatısı altında başkaca ilerici unsurlarla
birleşmeleri ve devrim hareketlerine fiilen karışmaları mümkün oldu.
Zaten, bu çatı ile birleşmelerine uygun, ortak kavramlar alt yapısı
evvelce mevcuttu. Bu bağlamda, konunun yeterince aydınlığa kavuşmamış
bir yönünün anlaşılmasına çalışmakta yarar var. Bilindiği gibi, ihtida
ettikten sonraki dönemde Sevi, Arnavutluk’ta Berat şehrine sürgün
edilerek hayatını burada tamamlamıştır. Berat yakınlarında bulunduğu
iddia edilen mezarının, Bektaşiler tarafından kutsal bir yer olarak
kabul edilerek son zamanlara kadar ziyaret edildiği bildirilmiştir.
Ayrıca, her sene Sevi’nin hatırasına burada bir panayır düzenlendiği de
eklenmiştir. Sevi, Berat’a sürüldüğünde, kendisine bağlı bir miktar
aile de buraya yerleşerek 30 sene kadar burada yasamağa devam etmiştir.
Başka bir iddiaya göre Sevi, Arnavutluk’un güneyindeki Ftera
kasabasında yaşamış ve bu aileler buraya yerleşerek bu kasabanın
halkının bir kısmını oluşturmuştur. Hatta bir görüşe göre Arnavutluk’un
güneyine özgü birtakım devrimci düşüncelerin çıkış noktasını da bu
ailelerde aramak gerekmektedir.
-Bu durumda ortaya nasıl bir kimlik çıktı?
Osmanlı yönetiminin yerleşmesinden önce Makedonya halkının önemli bir
kısmı, Hıristiyan heterodoksisi olarak bilinen Bogomil mezhebine
mensuptu. Bu bakımdan, bunların Müslümanlığı kabul etmesi bir sorun
oluşturmamış ve Bektaşiliğin burada kök salmasına uygun bir altyapı
oluşturmuştur. Aynı şekilde, Sabetaycı ailelerin Arnavutluk’un Bektaşi
toplumuna karışmaları, inançsal kimliklerini korumalarına yönelik ve
gerçeklerle bağdaşan bir çözüm oluşturmuştur. Zamanla, Sabetaycı ve
Bektaşi kimlikleri birbirleri ile uyuşarak, Dönme-Bektaşi-Mevlevi
kimliği oluşmuştur. Kanımca, Makedonya’da yasamış ve Yahudi kökenleri
açıkça belirlenmemiş ve Yahudi olduklarını iddia eden ve Sabetaycı
toplumun 4’üncü bir kolu olarak kabul edebileceğimiz birtakım ailelerin
çıkış noktasını da, bu toplumda aramak gerekmekte.
Kaynak : Biyografi.net
Ptsi Mart 19, 2012 3:09 am tarafından KaRaKuLe
» 18 Mart 1915 Çanakkale Deniz Zaferi Kutlu Olsun!
C.tesi Mart 17, 2012 11:33 am tarafından KaRaKuLe
» 8 Mart Dünya Kadınlar Günü Kutlu Olsun! (2012)
Perş. Mart 08, 2012 3:47 pm tarafından KaRaKuLe
» En Güncel 2012 Dns Ayarları ve Sunucu IP Numaraları
Ptsi Mart 05, 2012 7:57 pm tarafından KaRaKuLe
» Dünyanın En Yaşlı İnsanı Osmanlı Doğumlu
C.tesi Şub. 25, 2012 12:50 pm tarafından KaRaKuLe
» Revolver | Full Film | 2005 |
C.tesi Şub. 25, 2012 12:44 pm tarafından KaRaKuLe
» Kemal Sunal - Koyden Indim Sehire 1974 ( Full Tek Parça )
C.tesi Şub. 25, 2012 12:43 pm tarafından KaRaKuLe
» Hababam Sinifi Uyaniyor 1976 ( Full Tek Parça )
C.tesi Şub. 25, 2012 12:42 pm tarafından KaRaKuLe
» Cem Yılmaz - Yahşi Batı HQ (Full Film)
C.tesi Şub. 25, 2012 12:41 pm tarafından KaRaKuLe